Yaşasın Başkan Mao’nun Işıklı Yolu!
Enternasyonal proletaryanın komünizm yürüyüşündeki ustası, ezilen dünya halklarının devrimci mücadelesinde ilham kaynağı, Çin Devrimi’nin önderi, Başkan Mao Zedung yoldaşı saygıyla anıyor ve devrimci mücadelemizde yaşatıyoruz!
1920 yılında Çin Komünist Partisi’nin kuruluş çalışmalarında görev alan Mao Zedung yoldaş 7 Ağustos 1927′de yapılan bir Merkez Komite toplantısında; “İktidar Namlunun Ucundadır” siyasal belirlemesine uygun olarak devrim mücadelesinde sağ ve sol sapmalara karşı sürekli ve kararlı bir mücadele yürüttü. 1934 yılında Çin halkının esaretten kurtuluş savaşı olan “Uzun Yürüyüşü” başlattı. Mao Zedung, Çin’deki devrimci mücadele sürecinde Yeni Demokratik Devrim’in stratejisini çizdi ve Halk Savaşı stratejisiyle, Çin Devrimi’nin zaferine önderlik ederek tahakküm altındaki sömürge, yarı sömürge ve yarı feodal ülkelerde devrimin güzergahını gösterdi. 1 Ekim 1949 günü Tienman Kapısının önünde kendisini bekleyen milyonlarca kişinin huzurunda “Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan etti.
Sürekli devrim stratejisine uygun olarak, 1950 Ekim ayında ulusal çapta “Karşı Devrimcileri Sindirme Kampanyası” başlattı. Bu kampanya “Toprak Reformu” ile birlikte yürüdü. 1951′de “Üç Karşıt” diye adlandırılan; zimmete para geçirme, israf ve bürokratizme karşı olan kampanya başlatıldı. 1952 Ocak ayında, Mao’nun rüşvet, vergi kaçırma, devlet malını çalma, dolandırıcılık ve ekonomik bilgilerin çalınmasına karşı başlattığı kampanya 1953 yılı Mayıs ayına kadar sürdü.
5 Mart 1953’de Stalin yoldaşın ölümünden kısa bir süre sonra 1956’da yapılan 20. SBKP Parti Kongresi’nde, SSCB’nin Modern Revizyonist Kruşçev-Brejnev kliğinin Marksizm-Leninizm’den kopması ve sınıf mücadelesini yadsıyarak geliştirdikleri “barış içinde bir arada yaşama” ve “sosyalizme barışçıl geçiş” gibi sınıf uzlaşmacısı tezlerine, Mao yoldaş kararlıca karşı durarak, Revizyonist tezleri eleştirdi. Bu süreç aynı zamanda UKH’nın da saflaştığı bir dönemdir.
Revizyonist tezlerle sosyalist bir toplumda “verimliliğin arttırılması” adı altında gelişen ekonomizm ve bürokrasiyi pekiştiren kapitalist ilişkiler sadece Sovyetler Birliği topraklarında değil, Çin Halk Cumhuriyeti içinde de yankısını bulduğunda, Mao bu tehlikeye ve parti içinde başgösteren kitleden kopan bürokratik tarza karşı yığınların inisiyatifini açığa çıkaran Kasım 1966’da başlattığı, “Büyük Proleter Kültür Devrimi”ni 1969 yılı Nisan ayına kadar sürdürdü.
Kültür Devrimi’nde kitlelerin sınırsız yaratıcılığı ön plana çıkmıştır. Sınıfsız bir toplum yolunda, her tür ayrımcılığa karşı emekçi kitlelere ve gençliğe dayanarak Kültür Devrimi döneminde topyekün bir seferberlik ilan eden devrimci çizgi, günümüz Marksist-Leninist-Maoistler’i için büyük bir kazanımdır. Her somut koşulda iktidarın değil, mülksüzlerin, geniş emekçi kitlelerin yanında olma bilinci ve kararlılığı bu sürecin en önemli mirasıdır. Komünist Partileri içindeki sapmaların, erozyonların sadece dogmatizm değil, ekonomizm, liberalizm ve mevki düşkünlüğünün tüm bir devrimci süreci nasıl belirleyebileceğini göstermesi açısından da zengin derslerle dolu dersler çıkarılması gerekli önemli bir tarihsel mirastır.
Mao Zedung’un önderliğinde 27 yıl gibi kısa bir zaman diliminde “Çin Halk Cumhuriyeti” dünyanın tümünde enternasyonal proletaryaya sömürge ve yarı sömürge yarı feodal ülkelerde mücadele yürüten komünistlere ve mazlum halklara ilham kaynağı oldu. 1976’da Başkan Mao’nun ölmesi ardından Hua Guofeng ve Deng Xiaoping karşı devrimci revizyonist çete, Mao’nun eşi Cian Cing ve diğer Maoist komünistleri tutuklayarak, Merkez Komitesinin 50%’sini tasfiye ederek, darbeyle Parti iktidarını ele geçirdi. Karşı devrimci çetenin öncülüğünde Çin’deki sosyalist devrim yarıda kesilerek devlet kapitalizmine evrildi ve Çin yeniden kapitalist-emperyalist dünyanın bir parçası haline getirildi. Bugün Çin halkı, Çin burjuvazisinin hakimiyeti altında yoğun baskı ve sömürüye maruz kalmaktadır.
İnsanlık tarihi sınıf savaşları tarihidir. Sınıf savaşında proletaryanın ilk deneyimi 1871 “Paris Komünü“ ve Komün’ün yenilgisi ardından çıkartılan derslerle, bilimsel sosyalizme ilerleyebilmenin yegane koşulu olan Komünist Parti bilinci ve devrimci teoriyle sürdürülen devrim mücadelelerinde; ilk halka Rusya’da Büyük Ekim Devrimi’yle kırıldı, ardından 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı koşullarında, Doğu Avrupa’da ve 1949’da Çin Devrimi zafere ulaştı.
Bu devrimlerin kurmay önderleri Lenin, Stalin ve Mao yoldaşlar zaferin, “kesin zafer” olmadığını bilmekteydiler. Bu nedenle komünistlere ve işçi emekçi kitlelere uyanık olunması gerektiğini öğütleyen yaklaşımlarını bilmekteyiz. Bugün sınıf savaşında ilk büyük deneylerimiz olan devrimin ve sosyalizmin kalelerini gerek emperyalist kuşatma gerekse de parti içi ihanetler, revizyonist sapmalar ve yapılan hatalar sonucu kaybettik. Geriye dönüşlerden dersler çıkararak; emperyalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı sürdürülen politik iktidar mücadeleleri yanında, işçi sınıfının ve ezilenlerin yönünü şaşırtan sınıf işbirlikçisi revizyonizme, Troçkizm’e ve anti MLM sapmalara karşı ideolojik eksende; sürekli ve kararlı bir mücadele yürütmek zorunludur. Sınıf bilinçli enternasyonal proletarya tarihsel yenilgilerden ve kazanımlardan dersler çıkararak özgürlük, devrim, sosyalizm ve komünizm yolunda sürdürdüğü devrim mücadelelerini er ya da geç zafere taşıyacak ve sömürü sistemine son vererek, sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz “herkesin ihtiyacına” göre paylaşımın olacağı yeni bir dünyayı kuracaktır.
Tarihin proletaryanın omuzlarına yüklediği bu görev bugün dünyanın dört bir yanında sürdürülmeye devam ediliyor. Hindistan’da, Filipinler’de, Peru’da, Türkiye’de Maoist güzergahta sürdürülen kurtuluş mücadeleleri, emperyalist metropollerde işçi hareketleri, Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika’da, Ortadoğu’da mazlum halkların isyan ve öfkeleri yükseliyor.
Türkiye devriminin komünist önderi İbrahim yoldaşın programatik düşünsel teorilerini oluşturmasında M-L ve Mao Zedung’u kavraması ve onun iyi bir öğrencisi olması vardır. Halk Savaşı stratejisini geliştirmesinde, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi tayin edici olmuştur. Çünkü o; büyük işçi direnişinden devrimin şiddet yoluyla gerçekleşeceğini çıkarmıştır. Gerçek kahramanın kitleler olduğunu, bir avuç seçkin aydın gruba, orduya bel bağlanamayacağını, şehirlerde zaman zaman ortaya çıkacak işçi ayaklanmalarının, kırlık bölgelerde esas alınacak gerilla mücadelesiyle desteklenmesi gerektiğini, aksi takdirde güçler dengesi nedeniyle mücadelenin yenilgiye mahkum olacağını, mücadeleye devam etmenin ancak gerçekten devrimci bir örgütlenmeyle, illegal bir temel atarak ve çalışmaları bu temel üzerine inşaa ederek mümkün olabileceğini, ülkemizde devrimin objektif şartları olduğu tespitini bu gerçeklik üzerinde yaptı. Bu devrimci stratejiye uygun olarak, Başkan Mao’nun devrimci öğretileri bugün ülkemizde ve dünyanın bir çok yerinde gerillanın halk savaşı yolunda yükselttiği kızıl bayrak olarak dalgalanıyor!
Ölümsüzlüğünün 42. yılında Başkan Mao Zedung, enternasyonal proletaryanın devrim bilimine yaptığı büyük katkılarıyla; M-L bilimini felsefe, ekonomi politik ve bilimsel sosyalizm teorisi alanında nitel olarak geliştirmesiyle, günümüzde de komünistlerin, dünya işçi sınıfının, emekçilerin ve tüm ezilenlerin yolunu aydınlatmaya devam ediyor.
Mao Zedung’un enternasyonal proletaryanın devrim bilimine yaptığı büyük katkılara dair:
FELSEFE
1) Mao Zedung, doğada, toplumda ve insan bilgisinde, çelişki yasasının diyalektiğin temel yasası olduğuna işaret etti ve bunun diyalektik materyalizmin özü olduğu anlayışını geliştirdi. Çelişki yasasını derin bir şekilde tahlil etti ve bunun ışığında, baş çelişkinin, bir sürecin gelişmesindeki herhangi bir aşamada önde gelen çelişki anlamına geldiğini izah etti ve baş çelişkiyi, başından sonuna dek bir sürecin varlığına esas teşkil eden temel çelişkiden ayrıştırdı.
2) Diyalektik materyalizmi siyasette ustalıkla uygulayarak, olayların ve siyasi mücadelenin tahlilinde çelişki yasasını kullandı.
3) Mao Zedung, diyalektik bilgi teorisini geliştirdi ve derinleştirdi, esas yönün pratik olduğunu vurgulayarak, pratikten teoriye ve teoriden tekrar pratiğe şeklindeki iki sıçramayı derin bir şekilde tahlil etti.
4) Mao Zedung, felsefeyi kitlelere mal etmeyi başardı. Bu sayede, felsefeyi kitapların ve kütüphanelerin elinden, filozofların tekelinden kurtararak, onu aktif bir maddi güce dönüştürdü.
5) Altyapı ile üstyapı arasındaki ilişkiyi diyalektik bir şekilde tahlil ederek, altyapı ile üstyapı arasındaki ilişkiyi metafizik, tek-yanlı ele alan anlayışlara karşı çıktı, Marksizm’in ekonomist tarzda yorumlarına karşı mücadele ederek, üretici güçlerin gelişmesi revizyonist tezine karşı çıktı. Altyapı üstyapı üzerinde etki icra etmesine ve onun niteliğini belirlemesine rağmen ve bu esas yön olmakla birlikte, üstyapının da altyapı üzerinde etki icra ettiğini ve zaman zaman onun niteliğini belirlediğini belirtti. Bu temelde, Lenin’in “siyaset ekonominin yoğunlaşmış ifadesidir” görüşünü geliştirdi ve devrimci siyasetin her alana hükmetmesi gerektiğini vurguladı. Dolayısıyla Mao Zedung, dünyanın devrimci bir şekilde dönüştürülmesine ilişkin olarak, devrimci bilinci hakettiği yere oturttu, ve Lenin’in “devrimci teori olmadan devrimci bir hareket olamaz” sloganını geliştirdi.
Marksizm-Leninizm-Maoizm’in felsefesi, diyalektik materyalizmdir. Diyalektik materyalizm, bütün gerçeğin ve varlığın, çeşitli biçimlere bürünmüş hareket halindeki maddeden oluştuğu şeklindeki temel gerçeği izah eder. Bütün bilgi ondan kaynaklanır ve ona bağımlıdır. Hareket halindeki maddenin bütün biçimleri, yalnızca zıtların birliği biçiminde mevcuttur. Çelişki yasası, yani zıtlann birliği ve mücadelesi yasası, doğanın, toplumun ve düşüncenin temel yasasıdır. Birlik veya özdeşlik her olguda geçici ve görecelidir, birbirlerini karşılıklı dıştalayan zıtların mücadelesi ise sürekli ve mutlaktır ve bu, sıçramaların ve yeni nitelik ve olguların kaynağıdır.
Diyalektik materyalizm, pratiği, gerçeğin kaynağı ve nihai kriteri olarak görür ve herşeyden önce devrimci pratiği temel alır. Bu açıdan, diyalektik materyalizm, dünyanın devrimci dönüşümünün hizmetinde bir felsefedir.
Tarihsel materyalizm, diyalektik materyalizmin insan toplumuna ve onun gelişmesine uygulanışıdır. İki şeyin temel rolünü vurgular:
1) Üretim ve üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki temel çelişki.
2) Üretim ile toplumun siyasi ve ideolojik üstyapısı arasındaki karşılıklı ilişki. Toplumsal hayatın ortaya çıkışı, toplumsal üretimle birlikte olmuştur ve varlığı ona bağımlıdır. Ama üretici güçler, ancak insanlar belirli üretim ilişkileri içine girdiğinde varolabilir ve gelişebilir. Üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişki, üretici güçlerin gelişmesinin belirli bir aşamasında, açıktan antagonist bir hale gelir. Üretici güçleri geliştirmenin gerekliliği, toplumda köklü ve devrimci değişiklikler olmasını ve yeni üretim ilişkilerinin eskilerinin yerini almasını zorunlu kılar. Bu köklü ve devrimci değişiklik siyasi ve ideolojik üstyapıda başlar ve siyasi iktidar için sınıf mücadelesi etrafında yoğunlaşır. Eğer maddi şartlar olgun değilse, ideoloji ve siyaset devrimi yaratamaz, ama bunlar olgunlaştıkça, üst yapı (ideoloji ve siyaset) değişik sınıflar ve siyasi güçler için belirleyici muharebe alanı haline gelir ve üst yapıda nitel bir değişiklik de, toplumun gelişmesi için başlıca gereksinim haline gelir.
EKONOMİ POLİTİK
1) Mao Zedung, sosyalizmin ekonomi politiğini daha da geliştirdi. Sosyalist inşada Sovyet iktisadi politikasının belirli yanlarını eleştirerek, Çin’de sosyalist insanın iktisadi politikasını geliştirdi ve uygulamaya koydu. Bunda merkezi nokta, doğru bir çizgi temelinde kitlelerin inisiyatifnin dizginlerinden boşandırılması, ve üretimin, bürokratik kumandayla değil, iktisadi politikaların kitlelere maledilmesiyle teşvik edilmesidir. Bu çerçevede, devrim ile iktisadi gelişme arasındaki ilişkiyi sonuca kavuşturdu ve ünlü “devrimi kavra, üretimi ilerlet” sloganını formüle etti.
2) Yeni Demokrasi’nin iktisadi politikalarına ilişkin ortaya koyduğu üç temel nokta şunlardır:
a) “Toprak işleyenindir” siyasetinin uygulanması temelinde feodalizmin kökünün kazınması.
b) “Tekel nitelikli” veya çapı şahsi idarenin boyutlarım aşan tüm yabancı ve yerli iktisadi teşebbüslere el konulması.
c) ”Halkın yaşamının kontrolünü eline geçirmesini önlemek için” şahsi sermayeye önderlik edilmesi, kontrol altına alınması ve kısıtlanması.
Bu iktisadi politika, ilk devrimci üs alanının kurulmasından (1927) sosyalist devrime kadar Çin’deki Yeni Demokratik devrimin uzun süreci boyunca uygulandı ve Çin’de sosyalist insanın yolunu döşedi.
3) Mao Zedung, bürokrat kapitalizmin, emperyalizm tarafından ezilen ülkelerde bir tahakküm manivelası olarak yaratılan bir kapitalizm biçimi olduğuna işaret etti. Bu sorun can alıcı öneme sahiptir. Bürokrat burjuvazi hesaba katılmalı ve mülksüzleştirilmelidir; aksi takdirde ezilen ülkelerde emperyalizmi alaşağı etmek mümkün olmayacaktır. Ayrıca, bürokrat burjuvazinin mülksüzleştirilmesi, sosyalist insanın temellerinin atılmasında can alıcı bir zorunluluktur.
Artı-değer teorisi, kapitalizmin ekonomisinin tahlil edilmesinde Marksist-Leninist-Maoist politik ekonominin merkezi noktasıdır. Sermayenin varlığının ve büyümesinin kaynağı ve nedeni, pazar mekanizması aracılığıyla kar şeklinde gerçekleşen artı-değer üretimidir. Kapitalist üretim biçiminde, kâr hem üretimin itici gücü hem de nihai hedefidir, ve işçilerin kolektif emeği ile yaratılan artı-değere el konulmasıyla biriktirilir. Dolayısıyla kapitalizm, özelliği insan emeğini metaya dönüştürmek olan bir üretim biçimidir.
Toplumsallaşmış üretim ile şahsi gasp arasındaki çelişki kapitalizmin temel çelişkisidir, içinde üretim anarşisini taşır, ve sayısız kapitalist krizlere yol açar. Sermayenin sürekli genişlemesi ve gelişmesi sürecinde, ki buna işçilerin yoksullaşması refakat eder, çeşitli sermayeler arasında çatışmalar meydana gelir. Bu, farklı kapitalistler arasında rekabete yol açar ve nihayet tekel ile sonuçlanır. Tekellerin değişik boyutlarda büyümesi ve genişlemesi, onları ulusal sınırlardan taşmaya zorlar, ve böylece sermaye ihracı başlar. Bütün bunlar, emperyalizmi ve onun özgül niteliğini doğurur: ezilen halkları ve ulusları yağmalar, aynı zamanda kendi ülkesinin işçilerini sömürür. Emperyalizm çağında, toplumsallaşmış üretim ile şahsi gasp arasındaki çelişki, dünya çapında boyutlanır. Emperyalizm ile ezilen halklar arasındaki çelişki ortaya çıkar ve çeşitli kapitalist güçler arasındaki rekabet dünya çapında bir çelişki seviyesine yükselir. Bunun yanı sıra, proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişki günbegün yükselir.
Sosyalist devrim, kapitalizmi mülksüzleştirmekle, kapitalizmin temel çelişkisinin çözümü doğrultusunda önemli bir nitel adım atar. Ama bu yeterli değildir. Yeni sosyalist devlet, toplumun temsilcisi olarak, üretim araçlarına el koyar, ama bu henüz üretim araçlarının gerçek ve bütünlüklü bir toplumsallaştırılması değildir. Komünizme önayak olması için, sosyalist devrim, üretim araçlarının bu kısmı ve biçimsel toplumsallaştırılmasını bütünlüklü ve gerçek bir toplumsallaştırmaya dönüştürmek zorundadır. Bu bir temel yönelim sorunudur ve toplumun gerçek niteliğini belirler.
Bundan başka, sosyalizmin ekonomik inşası için, temel çelişkinin tamamen çözülmesine ilişkin olarak gözönünde bulundurulması gereken bazı temel öneme sahip noktalar söz konusudur: değer yasasının işleyişini kontrol etmek ve kısıtlamak ve burjuva hukuku sınırlamak, kârı üretimdeki komuta konumundan indirmek, ve kol ile kafa emeği, şehir ile kır, ve işçi ile köylü arasındaki çelişkiyi çözmek için sürekli mücadele etmek. Sosyalist üretimde, insan emeği ve üretim araçları meta değildir. Ama sosyalist ekonomi, kapitalizmden komünizme bir geçiş ekonomisidir ve komünist ekonomi den nitel olarak farklıdır.
BİLİMSEL SOSYALİZM
1) Yeni Demokratik Devrim çağımızda, tahakküm altındaki ülkelerdeki devrim, emperyalist ülkelerdeki devrimle birlikte, proleter dünya devriminin iki bileşkeninden biridir. Emperyalist ülkelerin tersine, tahakküm altındaki ülkelerde devrim ilk elden sosyalist değil, ulusal-demokratik bir karaktere sahiptir, ki bu proletaryanın önderliği altında sosyalist bir yönelim alır. Mao Zedung, Çin’deki devrimci mücadele sürecinde Yeni Demokratik Devrim’in stratejisini çizdi ve Çin devriminin zaferine önderlik ederek tahakküm altındaki sömürge, yarı sömürge ve yarı feodal ülkelerde devrimin güzergahını tesis etti.
Yeni Demokratik Devrim, uzun süreli halk savaşı süresinde, ulusal birleşik cephe aracılığıyla, halk sınıflarının anti- emperyalist ve anti-feodal mücadelelerine, komünist partisinin önderlik etmesi temeline dayanır.
2) Mao ÇKP’nin uzun süreli silahlı mücadelesini zafere götürdü ve daha da önemlisi, uluslararası proletaryayı ilk kez tam kapsamlı bir şekilde geliştirilmiş bir askeri çizgiye kavuşturdu. Mao halk savaşı teorisi, sadece askeri bir strateji değildir; devrimi zafere götürmek için sınıf mücadelesinde proleter devrimci şiddetin ifadesidir. “İktidar namlunun ucundadır” sözü, bunun yoğunlaşmış bir ifadesidir.
3) Mao, sınıflar ve sınıf mücadelesi teorisini, farklı iktisadi, siyasi ve ideolojik yönlerden daha da geliştirdi ve komünizme dek tüm sosyalist inşa dönemi boyunca sınıf mücadelesinin devam ettiği teorisini ilerletti. Sovyetler Birliği’nde kapitalizmin restore edilmesinin acı tecrübesini değerlendirerek, sosyalizmde proletarya ile burjuvazi arasındaki mücadelenin oldukça karmaşık ve uzun süreli olduğuna işaret etti. Sosyalist toplumda kapitalist restorasyona karşı mücadele metodunu formüle etti ve Çin’de Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne önderlik etti. Böylece, “proletarya diktatörlüğü altında devrimi devam ettirme” teorisini geliştirerek, enternasyonal proletaryanın devrim bilimine muazzam bir katkıda bulundu ve sınıflar ve sınıf mücadelesine ilişkin Marksist Leninist teoriyi, ki bu bilimsel sosyalizmin özüdür, tamamen yeni ve daha yüksek bir aşamaya yükseltti.
Lenin şöyle demişti: “Ancak sınıflar savaşımının kabulünü, proletarya diktatörlüğünün kabulüne dek genişleten kişi bir Marksisttir.” Mao Zedung’un önderlik ettiği Büyük Proleter Kültür Devrimi yoluyla elde edilen paha biçilmez dersler ve ilerlemelerin ışığında, Lenin tarafından ortaya konan bu kriter daha da keskinleştirilmiştir. Şimdi artık denilebilir ki, yalnızca sınıf savaşımının kabulünü proletarya diktatörlüğünün kabulüne ve proletarya diktatörlüğü altında sınıf savaşımının objektif varlığı, antagonist sınıf çelişkileri ve sınıf savaşımının sosyalizm süreci boyunca, komünizme dek devam edeceğinin kabulüne genişletenler Marksist olabilir. Ve Mao’nun güçlü bir şekilde ifade ettiği gibi: ’Bu sorunda kafaların berrak olmayışı revizyonizme götürür.’”
Bilimsel sosyalizm esas olarak sınıflar ve sınıf mücadelesi teorisinden oluşur: sınıf mücadelesi proletarya diktatörlüğüne yol açar; proletarya diktatörlüğü altında devrimin devam ettirilmesi; devletler ve partiler sınıflardan kaynaklanır ve onların ortadan kalkmasıyla da söneceklerdir.
Sınıflar ve sınıflı toplumun doğusundan emperyalizm ve proleter devrimler çağının ortaya çıkmasına dek bütün devrimler, bir sömürücü sınıfın yerine bir diğer sömürücü sınıfı, bir sömürücü sistemin yerine bir diğer sömürücü sistemi getirmiştir. Son sömürücü sistem olan kapitalist- emperyalist sistem, sömürüsüz bir toplum inşa etmek için maddi temeli döşemiş ve böyle bir toplumu onun çıkarları uğruna inşa edeceği sınıfı, yani proletaryayı yaratmıştır. Kapitalist toplumun temel çelişkisi, proleter devrim, proletarya diktatörlüğünün tesisi, sosyalizmin inşası ve proletarya diktatörlüğü altında devrime komünizme doğru önderlik edilerek nihayet komünizme ulaşılması ile çözülecektir.
Kapitalist sistemin emperyalist aşaması bir dünya sistemidir ve proletarya dünya çapında bir sınıftır. Dolayısıyla proleter devrimci hareket doğası itibarıyla uluslararası bir harekettir ve temeli proletarya enternasyonalizmidir. Proletarya kendi mücadelesine dünya çapında önderlik etmelidir, ve bir yandan belli bir ülkede mücadelesini yürütürken, mücadelenin nihai neticesinin belirlenmesinde uluslararası arenanın önemli olduğu ve mücadelenin yürütülmesinde dünya proletaryasının genel çıkarının en önemli şey olduğu bilinmelidir.
Bugün dünya, emperyalistler ve emperyalizmin tahakkümü altında olan ülkeler olarak bölünmüş durumdadır. Proleter dünya devrimini, proletarya ve ezilen halklar ilerletir. İki tip ülkedeki devrimler farklıdır. Emperyalist ülkelerdeki devrim ilk elden sosyalist karaktere sahiptir. Ekim Devrimi, şehirlerde ayaklanmayı ve ardından genel iç savaşı hazırlamak için yürütülmüş muzaffer bir siyasi mücadele örneğidir. Ezilen-bağımlı ülkelerdeki devrim ise, ilk elden sosyalist karaktere sahip değildir, tersine emperyalizmi, feodalizmi ve bürokrat ve komprador kapitalizmi devirerek sosyalist devrimin yolunu döşeyen, proletarya önderliğinde Yeni Demokratik devrimdir. Çin devrimi, bu tipte devrimin muzaffer bir örneğidir. Devrim, Uzun Süreli Halk Savaşı Stratejisi temelinde, kırlarda üs alanlarına dayanıp şehirleri kuşatarak, şehirleri ele geçirmek ve devrimci siyasi iktidarı ülke çapında kurmak için yeterli güç toplar. Devrim, her durumun özgüllüklerine göre değişik ülkelerde değişik biçimler alacak olmasına rağmen, genel olarak bütün devrimler bu iki güzergahtan geçer. Her iki güzergah için de genel ilke, devrimci şiddet ve silahlı mücadelenin, iktidarı ele geçirmek amacıyla siyasi mücadelenin en yüksek biçimi olarak kullanılmasıdır.
Proletarya devrimi, proletarya diktatörlüğünün tesis edilmesiyle son bulmaz. Devrim, komünizme dek sosyalizm dönemi boyunca proletarya diktatörlüğü altında devam etmelidir. Mao Zedung’un önderliği altındaki Çin’deki Büyük Proleter Kültür Devrimi, enternasyonal proletaryanın en ileri başarısını temsil ediyor. Bu devrim, sosyalist toplumda kapitalizmin restorasyonunu önlemek ve komünizme doğru ilerlemek için kitlelerin nasıl ve hangi araçlarla seferber edilebileceğini ve onlara dayanılabileceğini göstermiştir. Bu başarının elde edilmesinde merkezi nokta, siyasi iktidarın ele geçirilmesinden sonra devrimci proleter partinin niteliğine dikkat edilmesidir. Devrimci Komünist parti, proletaryanın öncüsü olarak, devrime ve komünizme varma mücadelesine önderlik eder. Ancak parti sosyalist devletin önderliğini devraldığında, parti ile halk arasındaki çelişkiler, geçiş niteliğindeki sosyalist toplumun çelişkilerini kristalleştirir. Parti, dünya devrimine doğru yürüyüşe ve kapitalizmin temel çelişkisinin nihai çözümüne önderlik etmelidir. Bu yönde hareket etmek istemeyen ve nihayetinde kapitalizmi restore etmeye çalışan partililer, özellikle önderlik mevkilerindekiler, parti ve devlet içindeki burjuvazinin karargâhıdırlar ve devrimin hedefi haline gelirler. Böylesi karargâhlar sürekli ortaya çıkar. Bunlara karşı mücadele ederken, parti, onları devirmek için kitlelere dayanmalı, partiyi her seviyede daha da devrimcileştirme sürecini sürekli ilerletmeli ve komünizme doğru düzenli yürüyüşe önderlik etmelidir. Bu hiçbir şekilde, bir ülkenin tek başına bu mücadeleyi tamamlayabileceği ve komünizm aşamasına varabileceği anlamına gelmez. Uluslararası mücadelede proletarya burjuvazi üzerinde muzaffer olmadan komünizmin zaferi gerçekleştirilemez. Dolayısıyla vurgulanmadır ki, proletarya diktatörlüğü altında devrimin sürekli devam ettirilmesi zorunludur.
Bu makale ikk-online.org sitesinden alınmıştır.