Salgın ve Geleceksizlik Sarmalında Gençlik

18 Nis 2020

Aradan aylar geçmesine rağmen dünya; önü alınamayan bir salgının ortasında sarsılıyor. Koronavirüs dünya ölçeğinde toplumsal yaşamın tüm alanlarını etkilemiş, ağır bir sağlık kriziyle birlikte yayılmaya yeni sarsıntı ve krizleri ivmelendirmeye devam ediyor. Salgına dair mutlak bir tedavi henüz bulunmazken uzunca bir süre daha etkili olmaya devam edeceği öngörülüyor. Fakat salgın daha şimdiden toplumsal, sosyal, siyasal, ekonomik, psikolojik ve kültürel etkileri olan bir yıkıma ve büyük bir krize yol açmış durumda. Gelinen aşamada salgının yaratığı kriz hali emperyalist-kapitalizme içkin olan çelişkileri kitleler nezdinde görünür kılmış, sistemin sorgulanmasına vesile olmuştur. İki uzlaşmaz çelişkinin, iki sınıfın yani burjuvazi ile proletaryanın salgın ile ilişkisi de bu uzlaşmazlık biçiminde ilerlerken yaşanan yıkımın etkileri de farklı düzeyde gelişmektedir. Bu sınıfsal ayrımı net olarak koymak ve buna uygun bir biçimde konumlanmak sürecin tüm karmaşıklığı ve özgünlüğüne karşın esas halkayı oluşturmaktadır.

SERMAYEYE DEV YARDIM PAKETLERİ, HALKA  KIRINTI!

Bu sınıfsal konumlanış  göstermelik  “EvdeKal” çağrılarından açıklanan kurtarma paketleri üzerinden de net bir şekilde kendisini deşifre etmektedir. Egemenleri bu konudaki ortak tutumu ve hamleleri salgın sarmalındaki halkın değil sermayenin geleceğini güvenceye almaktadır. İlan edilen devasa yardım paketler bunu somut olarak göstermektedir. Ayrılan yüz milyarlarca dolar hakim sınıfların kasalarına akarken “Biz bize yeteriz” mottosuyla göstermelik dayanışma kampanyaları başlatılmakta kitlelerdeki “kutsal devlet” algısı güçlendirilerek Erdoğan kliğine hegamonik bir enerji yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu paketlerden; işlerinden edilen işçilerin, işsizlik kabusu içindeki işsizlerin, ucuz iş gücü olarak görülen kadınların, geleceksiz öğrencilerin, gençlerin payına ise sadece kırıntı düşmektedir.

Salgın var olan sefalet tablosunu ağırlaştırırken geniş yığınları ve özelde de gençliği ciddi bir geleceksizlik ile baş başa bırakmıştır. Verilere göre milyonları bulan bir işsizlik tablosunun içerisinde geniş bir nüfusu hizmet vb. iş kolları oluştururken bu iş kolununda büyük çoğunluğu ise gençler oluşturuyor. Güvencesiz çalışma koşullarında gelecekle kurulan ilişki oldukça kırılganken gelinen aşamada alabildiğine belirsiz bir durumun kuşatması altındadır genç yığınlar. Yine bu kaos ve şok halinin atlatılmasının hemen ardından yaşanacak ekonomik yıkım ve kriz tablosunun ardından daha geniş bir kesim ise işsizlik tehdidiyle karşı karşıyadır. Türkiye’nin yarı-sömürge yarı-feodal sosyo-ekonomik gerçekliği salgının ekonomisinde yarattığı yıkımı onaracak, ekonomiyi tekrar ayakları üstüne dikecek durumda olmadığı için kitlelerin yoksulluk ve sefalet durumu katmerlenecektir.

SALGIN VE ‘GÖSTERMELİK’ EĞİTİM

Toplumsal yaşamın her hücresini etkileyen salgın örgün eğitimi de etkiledi. Virüs salgını nedeniyle üniversiteler de dahil tüm okullar zorunlu olarak tatil edildi. Bu süre zarfında öğrencilerin eğitiminin EBA aracılığıyla sağlanacağı söylendi. Birçok öğrencinin bilgisayar ve internete erişme şansının sınırlı olduğu bir tablo söz konusuyken yaz aylarında da okulların süreceği tartışılıyor. Bilgisayar ve internete erişebilenlerin almış oldukları derslerse, bilimsellikten uzak, alabildiğine gerici bir şekilde işleniyor. Birçok meslek liseli öğrenciyse, okulların tatil edilmesine rağmen staj adı altında sömürülmekte, okullarda, atölyelerde ve stajda üretim sürecine katılmak zorunda. 20 yaş altına getirilen sokağa çıkma yasağında; çalışan gençlerin sokağa çıkmasında “esneklik” yaratılarak sömürü çarkının en genç dişlileri güvencesiz, sağlıksız koşullarda çalıştırılmaya devam ediliyor.

Üniversitelerde de salgın durumun yarattığı belirsizlik sürerken uzaktan eğitim sürecinde de sınıfsal farklılıklar öne çıkıyor. Özel üniversitelerin online platformları daha gelişkin ve katılım yüksek iken devlet üniversitelerinden durum tam tersi. Her üniversitenin kendi online platformları üzerinden sürdürdüğü dersler sınırlı katılımla devam ediyor. Teknik altyapının yetersizliği nedeniyle zaten niteliksiz ve bilimsellikten uzak içerikler bu haliyle daha da niteliksiz bir durumdayken YÖK Başkanı Yekta Saraç yaptığı açıklamalar ile Yükseköğretim kapsamında alınan yeni kararları açıkladı. Yekta Saraç, açıklamasında “Bu senenin bahar dönemi eğitim öğretim sürecini sadece uzaktan eğitim, açık öğretim ve dijital öğretimle sürdürmeye karar verdik.” dedi. Saraç’ın bu açıklaması uzaktan yapılan göstermelik eğitim-öğrenim sürecinin yetersizliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Tüm bu sorunların yanı sıra, açıklamalardaki belirsizlikler ve eksik bırakılan konular, alınan kararlara dair bir dizi soru işareti yaratmaktadır. Yaz okulları normal koşullarda paralı bir eğitim uygulamasıdır. İçerisinden geçtiğimiz sürecin özgün koşullardan kaynaklı bu uygulamanın yaz döneminde paralı olup olmayacağı belirtilmemiştir. İkinci öğretim öğrencilerinin bahar dönemi harçlarının geri yatırılmaması öğrenciler tarafından tepki topladı.

‘KRİZ RANTÇILIĞI’ VİRÜS DİNLEMİYOR!

Diğer yandan emekçi halk salgınla boğuşurken faşist diktatörlük krizden fırsat yaratmanın peşine düştü.

İnfaz Yasası’nda yapılması planlanan değişiklik yasalaşırken bunlara bir yenisi de üniversitelere dönük yasa teklifi ile eklendi. Geçtiğimiz günlerde eğitime verilen aranın telafisine ilişkin yapılan meclis görüşmelerinde, vakıf üniversitelerine teşvik başta olmak üzere YÖK Kanunu’nda belli değişiklikler yapılmasını içeren teklif meclis alt komisyonuna sunuldu. Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda görüşülen teklifte akademisyenlere yönelik yeni disiplin maddeleri de yer alıyor.

Teklifte YÖK Kanunu’ndaki akademisyenlerin uyarı, kınama, aylıktan kesme ve kamu görevinden çıkarma hükümleri yeniden düzeltilirken; “kamu görevinden çıkarma cezasını gerektiren fiiller”in kapsamı da genişletildi. YÖK Kanunu’nda yer alan, “Terör niteliğinde eylemlerde bulunmak veya bu eylemleri desteklemek” maddesi genişletilerek; “Terör örgütlerinin propagandasını yapmak, bu örgütlerle eylem birliği içerisinde olmak veya yardım etmek, kamu imkan ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak ya da kullandırmak” olarak değiştirilmesi önerildi. Üniversitelerdeki faşist baskılar yasalarla güçlendirilerek kalıcılaştırılma hedeflenirken bu yasanın geçmesi halinde akademisyenler “terör propogandası” adı altında üniversitelerden tasfiye edilebilecek.

Bugün yaşanan salgın sistemin tüm kirli ve sömürücü politikalarını deşifre ederken geniş kitleler ve gençlik ağır bir belirsizlik, işsizlik ve geleceksizlik sarmalıyla “evdekal”maya zorlanmıştır. Biliyoruz ki egemenler vahşi sömürü politikaları sonucu olan bu salgını da kendi lehlerine çevirecek çöküş süreçlerini halka fatura etmede beis görmeyeceklerdir. Kendi sömürü çarklarını döndürmeye yönelik tahkim ettikleri eğitim sistemleri ve politikaları salgından sonra da sürecektir. Halk gençliği geleceksizlik politikalarının kıskacında egemenlerin geleceğinin teminatları olarak görülmeye devam edilecek. Peki halk gençliği ile gelecek arasında örülen bu duvar nasıl yıkılacak? Elbette ki yarını fethetme mücadelesi ile. Umutsuzluk ve yılgınlığa karşı elimizde geleceği kazanacak, sınırsız ve sömürüsüz bir dünyayı yaratacak olan ezilenlerin kurtuluş bayrağı var. Çelişkilerin yoğunlaştığı bu yangın günlerinde yangını büyütmek isyanı yaymak, egemenleri ve sistemlerinin sacayaklarını teşhir etmek ve buna karşı mücadeleyi yükseltme görevi bizleri beklemektedir.

 

benzer haberler