S. Peker’in Açıklamaları ve Gençliğin Yozlaştırılmasında Devlet-Mafya İlişkileri
Çetebaşı Sedat Peker, gündemi domine eden açıklamalarından 20 Mayıs tarihli videosunda “Pambıkörenin (Demirören demek istiyor) ekibi dinliyor musunuz? Sizin gazetenizi ben bastırttım. Şatafatlı gazeteciler, sizin gazetenizi ben bastırttım. Bastırtmadan önce arayan milletvekilinin telefon sinyallerine bakabilirsiniz. Bizim gençlik kollarından arkadaşlar gidecek, ama onlar profesyonel değiller, dediler. Evet ben gönderdim. Savcılar al delil itiraf. Ben yaptım. Milletvekili söyledi böyle diye…” sözleriyle devlet-çete ilişkilerini ifşa ediyordu. Yoğun ve baş döndürücü gelişmelerin yaşandığı bugünlerde S. Peker’in açıklamaları AKP-MHP faşist kliği arasındaki çatlakların, AKP içindeki dalaşın ve aynı zamanda çıkar çatışmalarını da görünür kılmıştır. S. Soylu’nun bu ifşaların ilk günlerinde çıktığı programda S. Peker için kullandığı “gayrı nizamı harp aparatları” ifadesi, devlet-mafya ilişkisini tariflemede önemli bir itiraf olmuştur. AKP içinde ve MHP ile yaşanan bu kapışma ve boğazlaşma S. Peker’in açıklamalarıyla devam ederken açıklamalarda öne çıkan ifşalardan egemenlerin gençliği nasıl “gayrı nizamı harp aparatı” olarak kullandığı ve yozlaştırdığı da öne çıkmıştır.
Peker açıklamalarında; yıllarca kutsal dediği “devletinin” gençliği yozlaştırmada, çeteleştirmede ve karşı-devrimci faaliyetlere yönlendirmede nasıl kullanışlı bir aparat olarak görev aldığını bir kenara bırakarak öğütler veriyor. Yıllarca gençliğin uyuşturucu ve çeteleşme ile yozlaştırılmasında başat rol alan, özel örgütlenmelerle devrimci, demokratlara saldırtan çete başı şimdi de çıkarların çatıştığı yeni durumda uyuşturucu trafiğini ifşa ederek “sıyırmaya” çalışmaktadır. S. Peker’in tüm açıklamaları boyunca öne çıkan tüm faaliyetlerinin devlet ile işbirliği içinde olduğu gerçeğinden hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; devlet-mafya işbirliği dünden bugüne süreklilik içerisinde devam etmiş ve burada uyuşturucu özel bir politika olarak, kitlelerin ve gençliğin yozlaştırılmasında, sistemle uyumlu bir neslin dizayn edilmesinde kullanılmıştır. Bu politika egemenler nezdinde çok yönlü kazanımlar elde etmek üzerine kurgulanmıştır. Örneğin yoksul emekçi mahallelerde gençliğin çelişkilerinden hareketle devrimci mücadeleye yönelmesini engellemeye dönük kullanılırken, T. Kürdistanı’nda ulusal bilincin soysuzlaştırılmasında ve mücadelenin geriletilmesinde özel olarak kullanılmaktadır. S. Soylu televizyon programında “uyuşturucuyu bitirdik” tarzında hamasi söylemleriyle esasta devlet-mafyanın yozlaştırma politikalarındaki işbirliğini perdelemeyi hedeflemiştir. Ancak tüm bu süreçteki demeç ve açıklamalar, mafya-devlet ilişkilerinde “güneşin balçıkla sıvanamayacağı” gerçekliğini gün yüzüne çıkarmıştır.
Peker’in açıklamaları ve ifşalarında bu uyuşturucu trafiğinin çok boyutlu bir sermaye gerçekliğine de tekabül ettiğini göstermiştir. Egemenler yozlaştırmanın yanı sıra ciddi bir rant ve mali geliri de bu trafikten elde etmektedirler. Uyuşturucu, her dönemde egemenlerin hakimiyetini sağlamak ve geleceklerini teminat altına almak için kullandığı bir araç olmuştur. Hâkim sınıflar halk kitlelerini yönetebilmek için uyuşturma yöntemlerini eskiden beridir kullanmıştır. Afyon kullanımının kitlesel olarak kullanımının en yoğun olduğu Çin’den uyuşturucunun planlı programlı şekilde, stratejik bir silah olarak kullanıldığı Amerika’ya uzanan genişçe bir coğrafyada durum böyledir. Bu bağlamda S. Peker’in işaret ettiği, Soylu’nun da “aparat” diyerek onayladığı uyuşturucu politikaları kontra faaliyetleri hep iç içe yürümüştür.
UYUŞTURUCU VE YOZLAŞTIRMA POLİTİKALARININ TARİHSEL ARKA PLANI
Sömürge, yarı sömürge ülkelerde kendilerine yerli işbirlikçiler, tetikçiler bulmak ve bir yandan da yasal yollardan yapamadıklarını yasa dışı olarak yapmak için, sürekli olarak uyuşturucu ve mafyayı kullanmışlardır. ABD emperyalizmi, Vietnam savaşı sırasında hem Vietnam’ın güneyini hem de Kamboçya’yı bir uyuşturucu ve fuhuş merkezi haline getirmiş savaşta yenemediği Vietnam gerillasını ve halkını bu yöntemle yenmek istemişti. Yine Nikaragua’daki kontralar da asıl iş olarak uyuşturucu ticaretini yaparken, aynı zamanda ülkede gelişen devrimci harekete karşı ve devrimden sonra da devrimci hükümeti devirmek için kontra olarak kullanılmışlardır. T. Kürdistanı’nda 90’lı yıllardaki yoğun savaşta ve katliamlarda esas rolü üstlenen Özel Harp Dairesi ve JİTEM’in bölgede uyuşturucu trafiğinin başında olması tesadüf değildir. Buradaki kontracılar bir yandan halkı katliamdan geçirirken diğer yandan da devlet-mafya-medya-siyaset ilişkileriyle uyuşturucu piyasasında nasıl rol aldıkları bilinmektedir.
Yine uyuşturucu ve yozlaştırma saldırıları ile egemenler fiziki saldırıların yanı sıra ideolojik olarak da bir kuşatma hedefi izlerler. 1960’ların ortalarında başlayıp ve ‘70’li yılların başına uzanan süreç, dünyada ve özelde Türkiye’de büyük toplumsal gelişmelerin yaşandığı, ulusal-sosyal kurtuluş mücadelelerinin gelişme gösterdiği ve sınıf mücadelesinin ivmeli büyüdüğü bir dönem olan 68 Hareketi, burjuva düşünürler ve egemenler tarafından esas olarak liberalizmden malul “özgürlükçü” yönüyle ortaya çıkarılır ve çarpıtılır. Tüm bu hareket mariuhana ve hippilikle özdeşleştirilmiştir. Bu şekilde 68 kuşağının devrimci yönleri uyuşturucu ve cinsel özgürlük sınırları içine hapsedilip, uzun sürede sistemiçine çekilmiştir. Günümüzde Latin Amerika’da eski gerilla hareketlerinin ve devrimci mücadelelerin olduğu yerlerde hakimiyetin uyuşturucu kartelleri ve çetelerin elinde olması tesadüf değildir. Bu bölgelerde yaşayan gençlerin çok büyük bir bölümünün belli yaşlardan sonra çetelere dahil olması sıradan bir hal kazanmıştır. Bu ülkelerde söz konusu politikalar, yerli gerici devletler ve mafya işbirliği ile hayata geçirilmiştir. Denilebilir ki bu ülkelerin her birinde onlarca S. Peker gibi çete başı halk gençliğinin yozlaştırılmasında “özel aparat” olarak kullanılmıştır.
TRİPOT VE KAMERAYLA DEĞİL MÜCADELEYLE GİDERLER!
Peker, efendilerinden öğrendiği “gençliği yanına çekme, yedekleme” politikalarını videolarında işliyor. Sık sık gençlerin ve “Z” kuşağı diye tabir edilen kesimin gurunu okşayacak “isyankar” cümleler kuruyor, nutuklar çekiyor. Bu taktiğin zaman zaman karşılık bulduğunu da söylemek mümkün. S. Peker’in videolarıyla ilgili yapılan sokak röportajında bir genç, “Sedat Peker’in çoğu söylediğine hak verdim. Şu an insanlar Sedat Peker’e hak veriyor. Bu tartışmalarında bir yere varacağını düşünmüyorum” sözleriyle söz konusu çete başının sözlerinden etkilendiğini açıkça söylüyor. Daha düne kadar devletiyle uyum içerisinde gençleri kullanarak demokrat-ilerici güçlerin kanını akıtma sözü veren, uyuşturucu ile halk gençliğini çürüten birinin sözlerinin karşılık bulması şaşılacak bir durum değildir. Burada esas görev tüm bu ilişkileri ve yozlaştırma saldırılarının teşhirini kitlelere ve özelde de gençliğe yapmak olmalıdır. Bugün halk gençliği derinleşen bir geleceksizliğin pençesinde sisteme ucuz iş gücü olarak değerlendirilmek üzere yetiştiriliyor. İsyan eden ve harekete geçen kesimi ise faşizmin sopası ile bastırılmaya ehlileştirilmeye çalışılıyor. Tüm bu tablonun içerisinde açlık, yoksulluk, geleceksizlik ve yozlaştırma ile kuşatılan halk gençliği “bir tripota bir kameraya yenileceksiniz” söylemleriyle her hafta çıkacak bir video ile bu sistemin değişeceğine inandırılmaya çalışılıyor. Ya da burjuva parti temsilcilerinin “seçimi bekleyin, gidecekler” safsatalarına maruz kalıyor. Bu vaatlerin hepsi geleceği kazanmak bir yana kandırmacadan ve gençliği yedekleme politikalarının parçasıdır. Geleceği kazanmanın yolunun köhnemiş ve her yerinden pislik akan bu sistemin yıkılmasından geçtiği bilinciyle hareket edelim, örgütlenelim, mücadele edelim!