Öğrencilerin Egemen Sınıflarla Bitmeyen Sınavı: ÖSS, YGS, YKS
Rekabete dayalı eğitim sisteminin nesnesi olan öğrenciler 26-27 Haziran tarihinde “eğitimcilerin” tabiriyle uzun maratonun bir düzlüğünü daha atlattılar. Senelerin emeği ve gelecek kaygıysa YKS’nin ilk aşaması olan Temel Yeterlilik Testi (TYT) sınavının ardından Alan Yeterlilik Testi (AYT) ve Yabancı Dil Testi (YDT) sınavı yapıldı. Üniversite adayları sınavların hepsine girebilmek için 405 TL ödemek zorunda kaldılar. Soruları cevaplamak için verilen sürenin yetmemesi öğrencilerin verdiği ilk tepkiydi. Ardından bir Youtube kullanıcısının sınavdan 4 gün önce, sınavda çıkacak bir soruyu bir videonun altına yorum olarak yapması sınav sorularının çalınmış olduğuna işaret etti. Üniversiteye yerleştirme sınavlarının adı dönem dönem değişse de sorular çalınmaya, özel okul-devlet okulu ayrımları sürmeye, verilen “eğitimle” istenen “başarının” orantısızlığı devam ediyor.
Bunların yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan da şu sözlerle üniversite adaylarına alkış tuttu: “(…) sonuç ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti hep yanınızda olacak…” Bu okuyana komik gelen, samimiyetten uzak cümleye başka yönlerden bakarsak aslında gerçeği yansıtmaktadır. Örneğin, üniversitede yemekhane zamlarına ya da kayyum rektöre karşı örgütlenen bir protestoda polisiyle, ÖGB’siyle o da oradadır. Enflasyonla beraber kâğıda zam gelirken bir fotokopi ya da kitaba verilen ücrette, ikinci öğretim ya da açık öğretim okumak zorunda kalındığında ödenmesi gereken harç ücretlerinde de oradadır. Bir üniversiteye yerleşemediğinde ve işe girmek istenildiğinde sömürmek için hep oradaydı ve alt üst edilene kadar da orada olmayı bırakmayacaktır. Evet, devlet “sonuç ne olursa olsun” hep yanımızda çünkü ucuz iş gücüne, kendi sınıf çıkarlarına göre şekillendirebileceği gençlere ihtiyacı var. Devlet, Katar’la olan politik-ekonomik hesapları nedeniyle Katarlı askeri personel ve askeriye öğrencilerine sınavsız tıp eğitimi verme konusunda anlaşma sağladı. Egemenler cephesinde bunlar olurken üniversite sınavında başarısız olduğu için ya da strese dayanamadığı için her yıl onlarca öğrenci-genç intihar etmektedir. Paralı eğitim ve yaşam pahalılığı nedeniyle okurken çalışmak zorunlu haline gelmiştir. Denilebilir ki bir öğrencinin yalnızca bilimle, okulla ilgilenebilmesi için işçi sınıfı içerisinde doğmamış olmaması gerekir.
Egemen sınıfların çıkarlarına göre dizayn edilmiş eğitim modelinde; eşitsizlik, şovenizm, rekabetçilik artık öğrenciler tarafından ifşa olmuş ve tepkiler açığa çıkarmıştır. Pandemi döneminde öğrenci gençlikten yükselen seslerin muhatabını bulamaması ve karşılık alamaması gençlerde “bıkma” halini de beraberinde getirdi. Azımsanmayacak kadar genç yurtdışında yaşamak istiyor. Sömürü sisteminin daha “sistemli” olduğu ülkeler, bizimki gibi ülkelerden albenili geliyor. Gençlerdeki bu istemin sebeplerinden biri de kapitalizmin kitlelere sunuluş ve pazarlanış şeklidir. Türkiye’de öğretmen-doktor-avukat olmaktansa Avrupa’da garson olmak tercih edilmektedir. Egemen sınıflar tarafından demokratik kazanımlara ve demokratik hak taleplerine olan saldırılar bu istemleri daha da derinleştirmektedir. TYT’nin olduğu gün Kanal İstanbul, 2 Temmuz anması, Onur Yürüyüşü ve HDP’ye yönelik saldırılara dair eylemler vardı. Bir üniversite öğrencisi bu toplumsal olaylarla ilgilendiğinde bursu kesilebilir, yurttan atılabilir, ailesi aranabilir. Bu denli bir korku atmosferi yaratılan yerde gençlerin kendini baskı altında hissetmeleri ve kendilerini ifade edebilecek alanlar bulamamaları doğaldır. Halbuki lisedeyken üniversitenin liseye nazaran “özgürlükçü” olduğu söylenir. Bunun bir sebebi üniversitede, deneyim biriktirmiş olan gencin kendi sınıf, kimlik çıkarlarını sahiplenme iradesinin daha güçlü olmasıdır. Gelecek kaygısıyla süren 12 yıllık eğitim hayatı sonunda geleceksizlik gerçeğiyle karşılaşır. Geleceksizlik, müdahale etmeyi doğurmaktadır. Bu müdahale, mücadeleye dönüşene kadar da mütevazi bir olgunluğa erişmektedir.
Sınavlar, bireysel kurtuluş yalanları ile rekabete dayalı bir dünya düzeninin yansımasıdır. Sebeplerini ortan kaldırmadıkça yansımaların yalnızca şekli değiştirecektir. Özü her zaman egemen sınıfların çıkarlarını korumak olacaktır. Özerk-demokratik üniversite istemi; eşit, parasız, bilimsel ve anadilde eğitim hakkının yarattığı bir istemdir. Toplumsal olarak yalnızca üniversite ve lise öğrencilerini değil, genişçe bir kesimi buluşturan taleplerdir. Düşük gelirle geçinmek zorunda kalan aile üyelerini, kadınları ve LGBTİ+’ları, öğretim üyelerini, ezilen ulusları, sanat ve bilimle ilgilenmek isteyenleri ve işsizleri bu mücadele etrafında da örgütlemek gerekmektedir. Sömürü düzeninde bizi buluşturan her alanı mücadele alanına çevirmek ileri atılmamızı ve bizim olanı almamızı sağlayacaktır. Bireysel kurtuluş örgütsüzlüğü öğütler, gerçek kurtuluş için örgütlenelim.