Krizin Kesilmeye Çalışılan Faturasını, Örgütlenerek ve Örgütleyerek ”Ödetelim!”
Geride bıraktığımız öğretim süreci içerisinde halk gençliğinin geleceksizlik tablosunu etkileyen, derinleştiren birçok gelişmenin yaşandığı süreç oldu. Bu gelişmelerden kuşkusuz en önemlisi, tüm dünyayı etkisi altına alan salgın kriziydi. Salgın krizinde egemenler normalleşme koşulları ararken, kitlelerde yarattığı ağır tablonun etkisinin daha da artacağını ön görmek mümkün. Bu durumun yeni dönemde bir dizi çelişkiyi etkilemesi ve keskinleştirmesinin yanı sıra yeni çelişkileri açığa çıkaracak politik sonuçlar oluşacaktır.
Salgının yarattığı ekonomik yıkım işçi ve emekçiler başta olmak üzere halkın tüm katmanlarına fatura edilirken, bu ağır faturadan halk gençliğinin payına ise işsizlik düşecektir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD), salgının gençlik üzerinde yarattığı etkiyi incelediği rapora göre, şubat ve mart aylarında pandemi koşullarında işsizlik en çok 15-24 yaş arası gençleri etkiledi. Üniversitelerin işsizlik tezgahı işlevi gördüğü bu tabloya salgın krizi de dahil olmuş ve yaygın bir işsizlik ortaya çıkmıştır. Üniversite mezunu işsiz sayısı son 10 yılda 2 buçuk katına çıktı ve 1 milyona yaklaştı. Salgınla beraber ağırlaşan kriz ve daha da artan işsizlik, diplomalı işsiz sayısının çok daha yakın gelecekte katlanabileceğine işaret ediyor.
Egemenler, halk gençliğini belirsizlik, geleceksizlik ile kuşatan politikalarına salgın sürecinin hemen akabinde üniversiteler özgülünde yeni düzenlemelerle durmaksızın devam etti. Erdoğan’ın YÖK Başkanı Yekta Saraç’la yaptığı görüşmenin ardından Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu, üniversitelerin bölünmesinin ve yeni bir düzeyde kategorize edilmesinin önünü açacak olan ‘Yükseköğretim Reformu Politika Belgesi’ni tamamladığı belirtti. Söz konusu belgeye göre, tüm devlet üniversitelerinde üniversite konseyleri oluşturulacak. Üst yönetim, konsey ile rektörden oluşacak. Rektör dahil tüm atamalarda, üniversite yönetiminin “sosyal ve ekonomik gelişime katkı sağlayabilecek, piyasaların çeşitlenen iş gücüne cevap verebilecek, istihdamı arttırabilecek, artan rekabete uyum sağlayabilecek” bir hedefle hareket edeceği vurgulanıyor. Uzunca bir süredir üniversitelere dönük kapsamlı saldırı politikalarını hayata geçiren egemenlerin “dikensiz gül bahçesi” yaratmak ve üniversiteleri kendi sınıf çıkarlarına uygun bir pozisyona çekmek için attığı adımlar yeni dönemde ciddi dinamikleri açığa çıkaracaktır. Faşist diktatörlüğün bilimsellikten uzak piyasa ihtiyaçları ve birer rant alanına çevirdiği üniversiteler bu düzenlemeler ile bilimsel niteliklerden daha fazla uzaklaşmış, “milli ve yerli” etiketli vasıfsız sosyal alanlara çevrilecektir.
Yaşanan salgın ve sonrası düzenin tüm gerici yapısını teşhir ederken işçi ve emekçiler başta olmak üzere geniş kitleler ve halk gençliği ağır bir belirsizlik, işsizlik ve geleceksizliğe mahkum edilmiştir. Hakim sınıflar, emperyalist-kapitalizmin vahşi sömürü politikalarının sonucu olan pandemi sürecini de sınıf çıkarlarına uygun pozisyona çekecek çöküş süreçlerini halka fatura edecek uygulamaları peş peşe hayata geçirecek adımları ‘normalleşme’ diyerek atmaktadırlar. Kendi sömürü çarklarını döndürmeye yönelik tahkim ettikleri eğitim sistemleri ve politikaları bundan sonra da devam edecektir. Halk gençliği geleceksizlik politikalarının kıskacında egemenlerin geleceğinin teminatları olarak ele alınacaktır. Halk gençliğini yeni dönemde alabildiğine politize bir iklim ve yoğunlaşan çelişkilerin biriktiği gündemler beklemektedir. Tam da bu nokta da halk gençliğinin biriken isyanını sisteme yöneltecek öncünün bu süreçte etkin olabilmesi için geçirilecek yaz süreci kilit bir yerde durmaktadır.
Artan işsizlik ve geleceksizlik mücadelenin ivmesini geliştirecektir. Bu sürece hazırlanmak, yeni dönemi verimli ve donanımlı karşılamak adına yaz sürecini bu niteliği beslemeye dönüştürmek esas alacağımız bir hat olmalıdır. Kampanya çalışmalarımızın salgın krizi ile birlikte sekteye uğramasının yarattığı etkiden hızlıca sıyrılmak adına da önümüzdeki süreci bu boşluğu doldurmaya dönük faaliyetlerle geçirmeyi esas alacağız. Faaliyet yürüttüğümüz alanların çoğunlukla üniversiteler ve belli oranlarda liseler olmasından kaynaklı yaz sürecini daha farklı alanlarda daha nitelikli ve verimli bir şekilde geçirmek sürecimizin en önemli ihtiyacıdır. Bu noktada YDG’nin bir dönem içerisinde süreklileştirmeye çalıştığı ve uzunca bir süredir gerçekleşmeyen köy çalışmalarıyla emek sürecine katılması önemli bir yerde durmaktadır. Köy çalışmaları ve emek süreçleri yaz çalışmalarımızın önemli iki ayağını oluşturan ve kolektif çalışmayı güçlendiren çalışmalar olarak yer edinmiştir.
Köy çalışmaları; yoğun çalışma koşullarında çeşitli zaaflarımızın farkına varmamıza, çeşitli zaaflarımızı gidermemize, birbirimizi ve örgütümüzü daha yakından tanımamıza vesile olması açısından da önemlidir. Çoğu yoldaşımız öğrenci kökenli olduğu için köy çalışmaları bizler açısından gelişmeye ve geliştirmeye dönük dinamikler barındırmakla birlikte emeğe yabancılığın giderilmesi açısından da önemlidir. Köylü kitlelerinin ve halk gençliğinin yaşamlarına dahil olabilmek, çelişkilerini birebir gözlemleme fırsatı bulmak, kitle çalışması ve bütün bunların yanında yoğun eğitim çalışmalarıyla birlikte ideolojik-politik niteliğimizin yükseltilmesi için yaz dönemi içindeki önemli çalışmalarımızdan biridir. Eğitim çalışmalarında kitlenin ve bizlerin gündemindeki çeşitli konuların kolektif bir şekilde tartışılması eğitim çalışmalarının bir başka olumlu yönüdür. Aynı zamanda tartışma, inceleme ve okuma ihtiyacımız olan konuları kolektif ve pratik içerisinde tartışmayı kavramayı kolaylaştıracak ve tartışmaları daha nitelikli kılacaktır. Yaz süreci çalışmalarımızın bir diğer önemli ayağı da halkın ilerici kültürünün ürünü olan ve politik bir karşı koyuş olarak örgütlenen festivallerdir. Bu çalışmalar kitle çalışmaları ve geniş bir ilişki ağına ulaşmaya vesile olan bir potansiyel barındırmaktadır. Bu noktada son yıllarda devletin içeriksizleştirme, kimliksizleştirme politikalarını da görerek bu süreçleri devrimci çalışmaların bir parçası haline getirmeli ve kitlelerle bağ kuracak faaliyetler örgütlemeliyiz.
Egemenlerin devrimci, demokrat, ilerici kısacası tüm toplumsal kesimlere bu denli tahammülsüz ve saldırgan olduğu bu süreçte her türlü baskı ve saldırı aracını kullanıyor. O kadar aymazlaşmışlardır ki en meşru haklarımızı kullanmamız bile cop, gaz, ev baskınları ve gözaltılarla sonuçlanabiliyor. Kısacası devlet örgütlenmenin, haklar için mücadele etmenin önüne geçmek için bütün argümanlarıyla saldırılarına hız kesmeden devam ediyor. Gaz stoklarını yeni kapsamlı saldırıları için doldurmaya devam ediyor. Bu hazırlık kuşkusuz kitlelerin büyüyen isyanına dair duyulan büyük korkunun fotoğrafıdır. Sınıf mücadelesi bu kadar hızlı ve politik bir iklimde ilerlerken halk gençliğini Demokratik Halk Devrimi’ne kanalize etmek; örgütlü, güçlü bir gençlik hareketi yaratmada yaz sürecini verimli geçirmek örgütümüz açısından önemlidir. Egemenlerin çelişkilerini keskinleştirmek, devrimci faaliyetin bu eksendeki sorumluluğunu üstlenmek bizlerin de güncel görevlerindendir.