Halk Gençliği, Geleceğini Örgütlü Mücadele ile Kazanacak!

23 Eyl 2020

Kovid-19 salgınında vaka sayılarının ve ölüm oranlarının artışından kaynaklı yeni kısıtlamalar ve yasakların geldiği 2020 Eylül ayı içerisinde “eğitim-öğretim yılı” başladı. Uzun zamandır “normalleşme” adımları atılsa da salgının etkileri devam etmektedir. Bu etkiler sürerken ikinci pik noktasına ulaşan salgın, eğitim sisteminde birtakım “düzenlemelere” gidilmesine neden oldu. Geçtiğimiz dönemi uzaktan eğitimle bitiren egemenler, önümüzdeki döneme de uzaktan eğitimle devam etme kararı aldı. Açıklanan düzenleme içindeki kararlar birbiriyle ve mevcut eğitim sistemiyle çelişmektedir. Yeni olmayan sorunlar yeniden gençliğin gündemindedir ve çelişkileri derinleştirmektedir.

ORADA BİR EĞİTİM VAR UZAKTA

Salgının başlamasıyla birlikte uzun zamandır devam eden uzaktan eğitim uygulanması yeni dönemde de sürdürülecek. Pandemi süresince uygulanan uzaktan eğitim, 2020 yılı döneminin bitimine denk geldi. Okulların kapanmasına daha yakın olduğu için uzaktan eğitimin niteliği ve uygulanabilirliği geçiştirildi, önemsizleştirildi. Bunun yanı sıra fırsat eşitsizliği daha da keskinleşerek, uzaktan eğitime erişim sınıfsal ayrımları ortaya çıkardı. Eğitim-Sen’in yayınladığı uzaktan eğitim raporlarında, EBA TV üzerinden yapılan yayınlara katılım oranlarının %15-20 civarında olduğu belirtildi. Erişim konusunda zaten belirli sorunların olduğu koşullarda, uzaktan eğitimde derslerin niteliksiz oluşu ve iki taraflı bir iletişim olmadığı için derslere katılan öğrencilerin büyük çoğunluğunun görüntüsü ve sesi olmaksızın sadece dinleyici kaldığı görünmektedir.

Yüz yüze eğitimde uygulanan müfredatın uzaktan eğitimde de düzenlenmeden bilumum derslerin uygulanmaya çalışılması da sözde eğitimin niteliğini düşürmüştür. Yine yüz yüze eğitimin ailelerin inisiyatifine bırakılması da olası bir vaka artışında faturayı kesecek kitleyi belirleme politikasıdır. Eğitime ulaşımda yoksul zengin ayrımı, özel eğitim alamayan öğrencileri haksız rekabette alt sıralara itmektedir. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un mevsimlik tarım işçisi çocuklara yaz tatili kitabı hediye etmesi büyük tepkilere yol açmıştı. Çocuk işçilerde en fazla ölümün yaşandığı iş kolu olan mevsimlik tarım işçiliğinde çocuk işçiliği meşrulaştıran bakan, sevimli maskesini takınarak poz vermeye devam etti. Sınıf çelişkilerinin en yoğun yaşandığı alanlar olan yoksul mahalle ve köylerde milyonlarca öğrenci eğitime erişemiyor, erişse de niteliği yetersiz kalıyor.

Bu sene üniversiteye yerleşecek öğrenciler henüz salgının etkileri bitmemişken üniversiteye geçiş sınavına girmişlerdi. Yeni dönemde ise yerleştikleri okulların bir kısmı dışında çoğu uzaktan eğitime geçiş kararını henüz açıklamadı. Uzaktan eğitime geçiş kararı alan üniversiteler ise ders seçim tarihlerini henüz açıklanmadı. Yasakların olduğu dönemde derslerin ne kadar niteliksiz geçtiği ortadaydı, yeni dönemin aynı doğrultuda olacağının öngörüsü öğrencilerin eğitim sistemine olan güvensizliğini ve bir bütün sisteme olan öfkesini büyütmektedir.

GENÇLERİN EV-OKUL; OLURSA İŞ ÜÇGENİ

Egemenlerin kendi çıkarlarını geliştirmek ve yeniden üretmek için eğitim sistemi ve akabinde iş olanaklarıyla ilgili hamleleri gençliğin gündemlerinde yer bulmaktadır. Devletin geçmişten de çok iyi bildiğimiz ve salgınla beraber de kendini berrak biçimde gösteren sömürücü niteliği, gençlerin devlete olan güvensizliğini büyütmesini sağlamıştır. Her 10 gençten 1’inin çalıştığı fakat çoğu gencin yoksulluk sınırının altında olduğu bilinmektedir. Gençlerin doldurduğu hizmet sektöründe salgınla beraber yaşanan krizin sonucunda işten çıkarmalar yüksek boyutlara ulaştı. Birçok çalışan öğrenci kovularak işsiz bırakıldı.

Yeni döneme girerken de işsizlik sorunu artmaya devam ederken öğrencilerde “ne olacağına” dair kaygılar büyümektedir. İşsizliğin büyümeye devam edeceği bilinmez bir şey değilken yeni bir bilinmez ortaya çıktı: “Okullar ne olacak?” Okulla bağlantılı olarak yurtlar ve kalınan evler sorunu da bilinmezlik içindedir. İşi ve parası olmayan, şehre gelmesi gerekir mi gerekmez mi diye kara kara düşünen gençler; aile evinde “evde kalma” durumuyla karşı karşıyadır. Sosyal medyada okulların açılmasını isteyen gençler, egemenlerin toplu halde açılış, düğün, tören yaptıklarını dile getirirken eğitimde alınmayan önlemlere karşı tepkilerini dile getiriyorlar. Belirsizlikler kendini bu boyutta gösterirken egemenlerin sığındığı “insan hayatı” demagojisine kimsenin inanmadığı aşikardır. Salgın pik noktasına ulaştığı noktada göstermelik sokağa çıkma yasaklarında emekçilere yine üretimin yolları görünmüştü. Olası bir ikinci dalgada da işçiler, emekçiler, öğrenciler yine sömürü politikalarının hedefinde olacaktır.

Bu çok katmanlı kriz ortamı içerisinde gençlik politize olmaktadır. Dünden bugüne taşınan salgın krizi uygulamaları halk gençliğinin var olan geleceksizliğini alabildiğine derinleştirmiş ve çok geniş bir işsizlik ordusunu yaratmıştır. Bu durum var olan çelişkileri ve sistemle gençlik arasında örülen duvarı büyütürken tepki ve isyanın birikmesine neden olmaktadır. Esas halka bu tepkinin yönünün ve niteliğinin ne olacağıdır.

Gençler; işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin gündemlerinden bağımsız ve izole değildir. Yaşanan tüm gelişmelerden ve politik süreçlerden dolayımsız etkilenmektedir. Gençlik bu yoğun gündemden bağımsız değildir. Gençliğin biriken öfkesi hedefi ve yönü mevcut iktidara ve sisteme yönelmeli, “kaybedecek pek bir şeyi” kalmamış gençlerin “muhalif’”kimliklerinin daha örgütlü bir güç ile buluşması gerekmektir. Bu da var olan tepkiyi güçlendirecek ve sistemi topyekûn değiştiren bir dinamiği besleyecektir. Çünkü örgütlülük bugün kokuşmuş sistemin yerine özgür bir dünya yaratmanın biricik anahtarıdır.

benzer haberler