Geleceği Şimdiyi Örgütleyerek Kazanalım!
Bir önceki yazımızda çoğu öğrencinin kaygısını artıran, niteliksiz eğitimin bir parçası olan sınav sisteminden bahsetmiştik. Bu yazımızda bu sınav sürecinin, öğrenciler üzerinde olduğu kadar aileler üzerinde de ciddi baskılar yarattığından, öğrencilerin gelecek kaygısını neredeyse aynı derecede ailelerin de yaşadıklarından ve sınav sürecinin olumsuz etkilerinden bahsedeceğiz. Köhnemiş düzenin sonuçlarından biri olan niteliksiz eğitim sisteminin, çocuklarının geleceği konusunda aileleri kaygılandırdığı, çocuklarının bir belirsizlik içinde hedefsiz kalmasından endişe duydukları, bunun çocuklara yönelik güvensizliklere de yol açtığı şüphesizdir.
Her geçen gün yaşama koşullarındaki sıkıntıların daha da katmerlendiği bizimki gibi yarı sömürge ülkelerde ailelerin birçok konuda olduğu gibi çocukları hakkında da derin endişelere düşmeleri kaçınılmazdır. Artan zamlarla ekonomik krizin gün geçtikçe derinleştiğini, halkın büyük bir kesiminin yüksek enflasyon karşısında kredilere yönelmesiyle yoksul halkın daha da yoksullaştığını çok net görmekteyiz. Hal böyle olunca aileler birçok yönden geçim sorunu yaşamaktadır. Geçinememe sorunu manevi bakımdan da aileler içinde tedirginliklere, anlaşmazlıklara, çözümsüz kalan problemlere yol açmaktadır. Geçinmenin bu denli zorlaştığı Türkiye’de, üniversiteye gidecek öğrencilerin ailelerinin maddi açıdan ne denli zorluklar çektiğini tahmin etmek çok da zor değil elbette. Eğitimin hemen hemen tümüyle paralı hale geldiği, özelleştirmenin bu alanda da yaygınlaştığı koşullarda tersini düşünmek için bir neden yok.
Son yıllarda neoliberal politikalarla birlikte daha da görünür hale gelen piyasalaşmış eğitim, ekonomik krizden kaynaklanan fahiş zamlarla birlikte belirli kesimlerin yararlanabildiği bir ayrıcalığa dönüşmektedir. Öğrenciler, başarının tek ölçütü haline getirilen sınavlara en iyi şekilde hazırlanabilmek için en iyi eğitimi almak isterken nitelikleri günden güne yok olan, herhangi bir şey vadetmeyen devlet okulları yerine özel okullara, dershanelere yönelmektedir. Sınav başarısını, üniversiteyi, diplomayı, meslek garantisini satın almaya yönlendirilen, müşteri muamelesi gören öğrencilerin aileleri de ekonomik olarak bütün ihtiyaçlardan kısıp paralı eğitime büyük miktarlarda ödemeler yapmakla yükümlü hale getirilmektedirler. Bu nedenle ailelerin özellikle sınav süreçlerinde maddi yükü artmakta ve kaygıları da buna paralel yükselmektedir.
Bir süredir süreğenleşmiş kriz iyice derinleşirken hâkim sınıfların temsilcileri bugün emperyalist efendilerine uşaklıklarını en ileri seviyede gösterme telaşı içindedir. Enflasyon, yoksulluk ve zamlar cenderesinde geniş halk yığınlarının sisteme olan öfkesi de büyümektedir. Eğitimin piyasalaştırılması sürecindeki yaygın manipülasyonlardan biri bu politikayla öğrencilerin mezuniyetlerinden sonra daha fazla “iş imkânına” sahip olacakları iddiasıydı. Piyasa kendisi için eğittiği öğrencileri onlara iş imkânı sağlayarak yaşama tutunduracak, bu vesileyle kendisi için de faydalı bir iş yapmış olacaktı. Aileler de öğrenciler gibi bu aldatmaca ile kandırıldılar. Üniversite sayıları akıl almaz derecede artarken bütün yük dolaylı vergilerle kitlelere mal edilmiş; buna rağmen okumak tamamen paralı hale getirilmiştir. Bunun, bir öğrenci sorunu olmakla birlikte halkın tümünün sorunu olduğu açık olmalıdır. Üniversite mezunu olunduğu halde yaşanan işsizlik, gelecek kaygısı, geçim sıkıntısı gibi sorunlar gençlik kadar ailelerin de iktidara, eğitim politikalarına güvensizlik ve öfke duymasına sebep olmakta, gençler ve aileler devletin vaatlerine güvenmemektedir. Buna bağlı olarak Türkiye’de bir gelecek göremeyen gençlerde yurtdışına gitme eğilimi artarken aileler de çocuklarını bu yolda teşvik eder duruma gelmişlerdir. Bir süre önce çocuklarından ayrı düşmeyi aklına getirmek istemeyen ebeveynler bugün çocuklarını legal yollar dışında illegal yollarla yurtdışına göndermekte belki ürkek ama sonunda kararlı görünmekteler. Her ne kadar eğitim alanında genç kadın ve erkeklerin okullaşma oranı giderek yükselse de, işsizlik gençler için sorun teşkil etmeye devam ediyor. TÜİK’in mayıs ayı istatistiklerine göre 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 17 oldu. Çalışan gençlerin ise aldıkları ücretlerin düşüklüğünden kaynaklı insanca yaşama imkânına sahip olamadığını görmekteyiz. Diğer bir yanda ise okurken çalışmak zorunda kalıp eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalan gençler var. 15-24 yaş arası gençlerin eğitimini yarıda bırakmalarının nedenlerine bakıldığında birinci sırada yüzde 48 ile ekonomik nedenler (eğitim maliyetinin yüksekliği, eve maddi katkı sağlama zorunluluğu, çalışma hayatına atılma vb.) geliyor. Ekonomik nedenleri yüzde 23,6 ile eğitimde başarısızlık izliyor.
Her geçen gün artan hayat pahalılığı altında ezilen kesim, bir şeylerin değişebileceğine olan inancını kaybetmiş durumdadır. Ay sonunu nasıl getireceği düşüncesiyle çaresizlik içinde yaşamaya çalışan halkta, okuyup mezun olan öğrencilerdeki işsizlik durumunu da görünce çaresizlik ikiye katlanmakta ve yurtdışına gitmenin yolunu bulmaktan başka bir çare olmadığı düşüncesi egemenleşmektedir. Mikrofon uzatılan, dert sorulan, gelecekte ne olmak istediği öğrenilmek istenen gençler yurtdışından söz etmekteler. Çalışan gençlerin çoğunun torpil veya yakın çevresi sayesinde iş bulduğunu ya da okuyup bölümüyle alakasız mesleklerde konumlandıklarını görünce gençler kadar aileler de üniversite okumanın bir önemi kalmadığını düşünmekte, bu nedenle onlar da yurtdışına bel bağlamaktadırlar. Sömürü sisteminin daha “sistemli”, daha gelişkin ve en önemlisi sosyal haklar bakımından daha ileride olan ülkeler, bizimki gibi ülkelere kıyasla daha albenilidir. Gençler için albenili olan bir süre sonra aile için de albenili olmaktadır.
Gençlerdeki bu istemin sebeplerinden biri de kapitalizmin kitlelere sunuluş ve pazarlanış şeklidir. Türkiye’de öğretmen, doktor, avukat olmaktansa Avrupa’da garson olmak tercih edilmektedir. Egemen sınıflar tarafından demokratik kazanımlara ve demokratik hak taleplerine olan saldırılar gençlerin bu istemlerini daha da derinleştirmektedir.
Gençlik, bilgiye en hızlı ulaşan ve doğru bilgiyi bulmadaki yeteneği ile harekete geçmeye en açık kesimdir. Bu nedenle hâkim sınıfların harekete geçen gençliği baskılamaya, manipüle etmeye, gözdağı vererek korkutmaya, sindirmeye çalıştığı bilinmektedir. Sistem, proleter kültürle işlenmemiş bireylere, gençlik oluşumlarına bulduğu her boşlukta kendi ideolojisini sızdırmakta, bu nedenle gençlik, bireysel kurtuluş yollarını aramaya koyulmakta ve çözümü yurtdışına gitmekte bulmaktadır. İnsanlığın kurtuluşunun kökten çözümünün bu çürümüş sistemi yıkmak olduğunun bilincine varıp bunun için örgütlü mücadele etmek gerektiğini vurgulamamızda fayda var. Durumun bu hale gelmesine sebep olan şeyleri ortadan kaldırmak için mücadele etmediğimiz sürece insanca yaşama hakkını kazanamayacağımızı unutmamamız gerekiyor. Ailelerin de bu sürecin önemli parçaları olduklarını, bu sorunların yükünü taşıdıklarını bilerek çocuklarının geleceği konusundaki ortak kaygının ancak örgütlü mücadele ile giderilebileceğini anlatmalıyız. Gelecek kaygısını geleceği kurtarmakla yenebiliriz…