Geleceği Kazanmak İçin Halk Gençliğinin Örgütlü Mücadelesini İnşa Edelim!
“Gençlik gelecektir” sözünü sıklıkla duyar, kullanıldığına tanık oluruz. Kulağımızın bir hayli aşina olduğu bu kavramlara yüklenen anlam kimin söylediğine bağlı olarak farklılık göstermektedir. Burjuva-feodal düzen gençliğe yönelik sınıfsal bir tanımlama yapmayarak belirli bir yaş aralığında kategorize etmektedir. Bu genel tarifle nüfusun büyük bir çoğunluğunu oluşturan gençlik kitlesi burjuva feodal-düzenin “ilgi odağı” durumundadır. Bu ilginin nedeni gençliğin taşıdığı dinamizm ve potansiyelden kaynaklıdır. Sömürü sisteminin ayakta tutulmasına tahvil edilecek bu dinamizm burjuva-feodal düzenin ve egemenlerin iştahını kabartan bir potansiyele sahiptir. Egemen sınıfların gençlik ve gelecek tasavvuru bu nedenledir ki sömürü sisteminin geleceğiyle yakından ilişkilidir. Genç ve dinamik bir nüfusa sahip olmakla her fırsatta övünen egemen sınıfların gençliğe vadettiği sadece işsizlik ve geleceksizliktir. Sömürü sisteminin geleceği; gençliğin geleceğinin karartılmasına kodlanmıştır.
GENÇLİK GERİCİ FAŞİST EĞİTİMİN KISKACINDA TEK TİPLEŞTİRİLİYOR!
Gençliğe yönelik yapılan onca güzellemeye, geleceğin temsilcisi ve koruyucusu olacağına dair söylenenlere rağmen en fazla yok sayılan, oyalanan ve üzerinde oynanan sosyal kesimdir. Gençliğe gelecekle yüklenen “güzide” anlam geleceksizlik kapısında çıkışsızlığa mahkum edilmektedir. Gençliğin ileriye, geleceğe doğru belirlenmiş rotası doğal işleyişin zorunlu bir basamağı olarak karşımıza çıksa da egemen sınıflarda temsil bulan “eski” kilitlerle kapılar sıkı sıkıya kapatılmıştır. Gençliğin nasıl bir geleceğe sahip olacağı, bu geleceği belirleyecek sacayaklarının neler olacağı burjuva-feodal sistemin egemenliğinde belirlenmeye çalışılmaktadır. Bu sacayaklarından başat olanı gerici faşist eğitim tezgahının tüm işlevselliğiyle çalıştırılması ve kullanılmasıdır. Burjuva-feodal sistem; sınıf çıkarlarına hizmet edecek, boyun eğecek, sorgulamayacak ve itaatkar olacak tipte insana ihtiyaç duymaktadır. Gerici faşist eğitim sistemi bu insan tipinin yaratılmasın da adeta torna işlevi görmektedir. İlköğrenimden başlayarak üniversiteye kadar resmi ideolojinin ve resmi tarih anlayışının tam bir kuşatması altında tek tipleştirilmeye çalışılan genç nüfus sömürü çarkının uysal köleleri, düzenin sadık koruyucu ve kollayıcıları olmaya hazırlanmaktadır. Gerici faşist eğitim politikasının tamamlayıcı unsurları olarak tarikat ve cemaat okulları, dershaneleri, yurtları, kuran kursları halk gençliğinin kuşatılmasında önemli roller üstlenmektedir.
Eğitim politikasının tüm bu gerici faşist karakterine, sömürü sisteminin ihtiyaçlarına cevap olacak şekilde kurumsallaşmasına rağmen okullaşamayan, öğrenimini yarıda bırakan, üniversiteye giremeyen milyonlarca çocuk ve genç bulunmaktadır. Ülkemizde yaşanan yoksulluğun, açlığın, işsizliğin doğrudan sorumlusu ve yaratıcısı olan egemen sınıflar gençliği en temel haklarından; bilimsel eğitim, güvenli iş ve gelecekten mahrum bırakmaktadır. Gençliğin okul sıralarında, üniversite amfilerinde olmasıyla, atölyede, sanayi sitelerinde ucuz iş gücü ya da işsiz yığınlar olması arasında esaslı bir ayrım yapmayan, sorun görmeyen egemenler sınıflar tüm politikalarını burjuva feodal egemenliğin itirazsız kabul edilmesi üzerine oturtmaktadır.
GENÇLİKLE GELECEK ARASINDA YÜKSELEN DUVAR MÜCADELEYLE YIKILACAK!
Gelecek olan, hayatın kendisi ve en dinamik öznesi durumundaki gençlik çok yönlü yozlaştırma ve yabancılaştırma politikasının hedefi olmaktadır. Gerici faşist eğitim sistemi gibi yozlaştırma ve yabancılaştırma politikası da egemen sınıflar tarafından bilinçli ve planlı şekilde uygulanmaktadır. Burjuva- feodal düzenin egemenliği gençliği tüm araçlarıyla bir ahtapot gibi sarmış durumdadır. Hayatın her alanında, okulda, atölyede, sokakta egemen olan kültür, ideoloji ve politika burjuva medya vasıtasıyla gençliğe zerk edilmektedir. Böylelikle gençliğin ileriye ve geleceğe içkin olan özellikleri en başından törpülenmeye, köreltilmeye çalışılmaktadır. Burjuva-feodal sistemin egemenliğinde gençliğin umutsuzluğa, karamsarlığa, çıkmaza sürüklenmesi yönetilmeleri bakımından zorunludur. Hayatı, içinde yaşadığı toplumu sorgulaması, gerçek sorunlarının farkına varması, gelecek düşü kurması istenmez. Bunun için gençlikle gelecek arasına sadece mücadeleyle yıkılacak yüksek duvarlar inşa edilir. Eğlence kültüründen, arabeske, futboldan, içkiye, kumardan, uyuşturucuya kadar oldukça geniş yelpazede burjuva- yoz alışkanlıklar kazandırılmaya, “cömertçe” sunulmaya çalışılır. Gelecekten kopartılan, tüketici ve asalak bir konuma taşınan, sorunlarından uzaklaştırılan gençlik, kendisine ve geleceğine adım adım yabancılaştırılmaya başlar.
UYUŞTURUCU ÇETELEŞME GENÇLİĞİN ÜZERİNE ATILAN BİR AĞDIR!
Halk gençliğinin üzerine bir ağ gibi atılan, kullanımı her gün daha fazla yaygınlaşan bonzai, esrar vb. türü uyuşturucu madde kullanımı da burjuva feodal düzenin yarattığı başka bir bataklık durumundadır. Uyuşturucu kullanma yaşının her geçen gün düştüğü, bağımlılığın ve ölümlerin arttığı tablo bataklığın gün be gün genişlediğinin göstergesidir. Özellikle bonzai türü sentetik uyuşturuculara erişimin ucuz ve kolay olması, piyasalaşması daha geniş gençlik kitlesini bataklığa çekmenin, dolayısıyla kontrol etmenin aracı olmaktadır. Geleceksizliğe, işsizliğe, çıkışsızlığa mahkum edilen gençlik uyuşturucu ve çeteleşme bataklığının tuzağına çekilmeye, itilmeye “hazır konumuyla” kolay para kazanmanın, günü birlik yaşamanın peşinde koşmaktadır. Çeteleşme ve mafyalaşmanın hakim sınıf klikleri tarafından yeniden palazlandırıldığı, “Çukur” ve türevi dizilerle de reklamının yapıldığı, içeride ve dışarıda yeni roller biçildiği bugünlerde gerici faşist örgütlenmelerin sistemli olarak gençliğe adres gösterilmesi boşuna değildir. Faşist diktatörlüğün yüzüne örttüğü peçeye ihtiyaç duymaksızın geliştirdiği saldırganlık, etrafında faşist militarist örgütlenmelerin “huzura” çıkmasına, boy göstermesine uygun bir iklim yaratmıştır. Köpürtülen ırkçı ve şoven politikalarına dolgu malzemesi olarak kullanılan halk gençliği burjuva feodal sistemin bekası için bu faşist örgütlenmelerin etrafında tahkim edilmeye çalışılmaktadır. Tarihin tekerleğini ileriye doğru çevirmede militan roller üstlenen gençlik toplumsal, siyasal atmosferin yoğunlaşmaya başladığı dönemlerde egemenlerin sınıf çıkarlarına koşularak en ön saflarda kullanılmaya çalışılmıştır. Nazi Partisi’nin 1920’lerden itibaren propaganda ve ajitasyonunu özel olarak ulaştırdığı Alman gençliği Hitler faşizminin en fazla destekleyicisi olmuş, en fazla üyesini gençler arasından toplayabilmiştir. Bunun ırkçı faşist bir eğitimle sağlandığı, özel bir programla yaşama geçirildiği bilinmektedir. Irkçı şoven politikaların Kürt düşmanlığı üzerinden katliama dönüştürüldüğü, baskı ve sindirmenin eşine az rastlanır bir saldırganlıkla sürdürüldüğü ülkemizde yaşananlar Hitler faşizminin uygulamalarını aratmayacak özelliktedir. Burjuva feodal sistemin bir avuç komprador burjuvazi ve toprak ağaları sınıfının egemenliğine dayandığı ülke gerçekliğinde yoksul ve geleceksiz milyonların yarı gövdesini oluşturan gençliğin kontrol altında tutulması, uyutulması ve egemen sınıf çıkarları için kullanılmak istenmesi sadece bir korkunun ürünüdür.
“BÜYÜK, BİZ DİZ ÇÖKTÜĞÜMÜZ İÇİN BÜYÜK GÖRÜNÜR. AYAĞA KALKALIM!” (LARKİN)
Coğrafyamızda gençliğin bütün sosyal kesimleri hakim sınıfların sömürü ve baskı politikalarından payına düşeni fazlasıyla almaktadır. Eğitim, iş ve güvenli gelecek gibi en temel haklarından yoksun şekilde sömürünün, yoksulluğun sefaletin içine doğan milyonlarca genç yaşamın bu çıplak gerçeğinin mirasçısı, sürdürücüsüdür. Eğitim hakkı elinden alınanların, okulla hiçbir ilişkisi olmayanların 2 milyonu aşkın oranı, sömürü zincirine eklenen çocuk işçilerin oranıyla at başı gitmektedir. Ülkedeki işsizlik oranı içerisinde en yüksek dilimi oluşturan genç işsizliği %20’lerde, genç kadın işsizliği ise %27 ile daha yüksek rakamlarda seyretmektedir. DİSK-AR’ın TÜİK verilerine dayandırdığı işsizlik rakamlarının açıklanandan daha boyutlu olduğu ise göz ardı edilmemesi gereken bir durumdur.
Genel işsizlik tablosunun en büyük gövdesini oluşturan genç işsizlerin, düşük ücretle sömürü zincirine eklenen işçi gençliğin sorunları geleceksizlik düğümünde birleşmektedir. Yine öğrenci gençliğin eğitim sisteminin gerici faşist karakterinden kaynaklanan sorunlarına eşlik eden giderek paralı ve pahalı hale getirilen beslenme, barınma ve yüksek öğrenim harçları geleceksizlik düğümüne eklenen sorunlar olmaktadır. Her yıl değişen sınav yöntemiyle, sınırlı zaman içinde yapılan bir sınavla gençlik “geleceğini” belirlemeye mahkum edilmektedir. Akademik, demokratik, bilimsel ve özerk eğitimden uzak, polisin ve özel güvenliğin işgali altında tutulan üniversiteler; faşist YÖK yasalarıyla yönetilmekte, öğrenciler, akademisyenler her an soruşturmalarla, cezalarla okuldan uzaklaştırmayla yüz yüze kalmaktadır. Faşist saldırılara, baskı ve yasaklara karşı öğrenci gençliğin parasız, bilimsel, demokratik ve anadilde eğitim talepli sürdürdüğü mücadele devlet terörünün değişmez adresi ve hedefi durumundadır. 70 bin öğrencinin hapishanelerde tutsak bulunduğu, yargılamaları devam edenlerle birlikte sayının 100 bine dayandığı vahim tablo egemen sınıfların gençliğe vadettiği “geleceğe” en iyi örneği oluşturmaktadır. Üniversitelerin halkın, işçi sınıfının bulunduğu alanlardan uzak yerlere kurulması, bölünerek türetilmesi, OHAL altında baskı ve devlet terörünün üniversite öğrencilerine ve akademisyenlere nefes almayı yasaklayacak düzeyde yönelmesi sorunları ve mevcut tabloyu daha da ağırlaştırmaktadır.
Burjuva feodal sistemin, enerjik kuşakları dolaysız baskı ve yasakların hedefi haline getirmesinin cezalandırmasının arkasında gençliğin günden güne ağırlaşan, çözüm bekleyen sorunları durmaktadır. Egemen sınıfların bütün kuşatma ve karatma politikasına rağmen torna tezgahına sığmayan, tek tipleşmeyi reddeden, taleplerini yükselten bir gençlik mücadelesi bulunmaktadır. Genç kuşaklar üzerine “inşa” olan ülkemiz devrim mücadelesinin yarattığı köklü gelenek ve deneyim; 68’den 71’e ve günümüze taşınan kavga ve direniş ruhu, kesintisiz mücadele pratiği faşist diktatörlüğün süreğen korkusu olmaktadır. Gezi ile birlikte isyana duran milyonlarca işçi, emekçi ve öğrenci gençliğin korku duvarlarını yıkan mücadeleye ortak olması bu korkuyu güncel tutmaktadır. Kürt ulusal mücadelesinin direngen, kararlı ve cesaretle ileri atılan gövdesini oluşturan Kürt gençliğinin mücadelenin her alanında direnişe yönelmesi yine bu korku sahiplerinin uykularını kaçırmaktadır. İşçi ve işsiz gençliğin, genç kadınların, Alevi gençliğinin, ezilen, horlanan gençlik yığınlarının mücadele isteği, biriken öfkesi her gün biraz daha gün yüzüne çıkmaktadır. Halk gençliğinin üniversitelerde, işyerlerinde, sokaklarda süren mücadelesi, direncini ve varlığını sürdürmesi egemen sınıfların daha fazla baskı ve şiddeti çağırmasını beraberinde getirmektedir. Egemenler açısından siyasi ve ekonomik kriz cereyanında daha fazla baskı ve şiddetin çağırılması tercihten öte bir zorunluluk olmaktadır.
Hakim sınıfların sarıldığı devlet terörüne, gözaltı, tutuklama ve katliamlarına kaynaklık eden korkuyu büyütmenin yolu halk gençliğinin örgütsüzlük ve dağınıklık üzerinde toplanan sorunlarına, açmazlarına çare olmaktadır. Başkan Mao “egemenlerin korkutucu silahlarıyla çok güçlü göründüklerini, ancak korkulası olmadıklarını, çünkü rüzgar ve yağmur karşısında bulunan bir kağıt gibi duramadıklarını, kısa süre içerisinde çözüldüklerini” söyler. Öyleyse yapmamız gereken, “rüzgarı çıkarmak, yağmuru yağdırmak” olmalıdır.
GENÇLİK SADECE GELECEĞİN DEĞİL BUGÜNÜN DE ÖZNESİDİR!
“Gelecek gençliğe aittir. (…) Bu doğrudur, fakat tamamen doğru değildir. Bana göre bizim demokratik, yurtsever, emeksever gençliğimize bugün de ait olmalıdır. Bu ise iki şeyi denkleştirmek demektir. Gençliğimizin her konuda gelecek için hazırlanması ve şu anda çalışması, (…) Üniversitede, fabrikada, imalathanede, ovada öğrenme duygusunu yükseltme, artırma işi aynı zamanda şimdi, şuandaki dönemde yaratıcı emekle birleştirilmelidir.” (Gençlik Üzerine, Georgi Dimitrov)
Gençlik sadece geleceğin değil bugünün de öznesi ve sahibidir. Burjuva-feodal sistem tarafından gençliği “öldürülen”, dinamikleri köreltilen, ayakları üzerinde duramayacak bilinçten ve iradeden yoksun bırakılan gençlik, her türlü saldırı politikasına, sömürüye ve yönlendirmeye açık hale getirilmektedir. Politikadan, siyasetten uzak tutulan, topluma, kendisine, sorunlarına yabancılaştırılan, fikirlerine, davranışlarına güvenilmeyen gençlik yaşam içerisinde ötekileştirilerek yok sayılmaktadır. Ucuz iş gücü, ırkçı-şoven politikaların dolgu malzemesi, seçimlerde oy deposu olarak kullanılmaya çalışılan halk gençliği en çok seçim dönemlerinde hatırlanmaktadır. Hakim sınıf kliği AKP ve küçük ortağı MHP’nin halkın gündemine soktuğu 24 Haziran seçimleri büyük burjuva partilerin gençlere yönelik vaatlerinin havada uçuştuğu kampanyalara sahne oldu. Milletvekili seçilme yaşıyla ilgili düzenleme yapılmasının yanında ülke yönetiminde “söz sahibi” olmaları için meclis kapısı aralanan gençlere seçim meydanlarında göz boyayan vaatler sıralandı. Seçim meydanlarında tutulamayacak, tutulmayacak vaatlerde bulunup seçildikten sonra unutulması burjuva feodal partilerin geleneğidir. Gençliğin burjuva-feodal partiler tarafından bu denli markaja alınması, seçim-sandık tezgahına alet edilmek istenmesi sisteme duyduğu hoşnutsuzluğun çığ gibi büyümesinden kaynaklıdır. Gençliğin burjuvazinin politikayla kirlenmeye maruz bırakılması yeni keşfedilen bir şey olmasa da yeniden işe yarayacağı öngörülmektedir. Sistemin egemenliğinde gençlik geleceksiz, çıkışsız ve karanlığa mahkum durumdadır. Sorunlarının çözümü; bataklığa çekildiği, boğulduğu burjuva-feodal düzende değil, Demokratik Halk Devrimi’ndedir. Geleceği bugünden başlayarak özgürleştirecek, halk gençliğine gerçek kurtuluşun yolunu gösterecek Militan Bir Devrimci Gençlik Hareketi’nin yaratılmasındadır.
HALK GENÇLİĞİNİN ÖRGÜTLÜ MÜCADELESİNİ İNŞA EDELİM!
Halk gençliği burjuva feodal sistemin saldırı politikalarına tümüyle sessiz, tepkisiz, olaylardan ve gelişmelerden kopuk, fikirler karşısında donuk, refleksten yoksun değildir. Liselerde, üniversitelerde, sokakta, işyerlerinde işçi, emekçi, öğrenci gençlik yaşamın içinde, direnişin ve mücadelenin ön saflarındadır.
Egemen sınıfların saldırı politikalarının gençlik üzerindeki yıkıcı etkisi halk gençliğinin örgütsüzlüğü, mücadelesinin kendiliğindenci özelliğinden kaynaklıdır. Örgütsüzlüğü örgütlülüğe çevirmek, kendiliğindenciliği, dağınıklığı planlı-programlı faaliyetle alt etmek, mücadelenin rotasını, nihai hedeflerini somut ve berrak şekilde netleştirmek öncelikli olmalıdır.
Tarihin tekerleğini ileriye doğru çevirmede üstlendiği rol ve sorumluluk halk gençliğini “göksel” güçlere sarılmaksızın kendi gücüne, dinamiklerine yaslanarak geleceği inşa etmeye, örgütlü mücadeleye yöneltmelidir. Bunun için halk gençliğinin suyu kaynağından içmesi, MLM’nin bilimsel cephaneliğini kuşanması, fırtınaya göğüs gerecek, yolunu, yönünü kaybetmeyecek devrimci pusulayı eline alması gereklidir. Stalin yoldaşın işaretiyle Komünist Partisi’nin yedeği Komsomol halk gençliğinin sınıfsız, sömürüsüz toplumu, geleceği, eşit, özgür, adil bir yaşamı inşa etmesinin biricik silahı olamaya devam etmektedir.