Faşist Partilere Oy Yok! Geleceğimiz ve Özgürlüğümüz İçin Mücadeleye!
31 Mart Yerel Seçimleri’ne Türk hakim sınıflarının ekonomik ve siyasi krizinin sürdüğü, ezilen emekçi halk kitleleri ve onun öncü dinamiklerine dönük saldırıların devam ettiği bir iklimde giriyoruz. Yerel seçimler aynı zamanda sistemin politik krizinin bir sonucu olan “gömlek değiştirme” sürecine denk gelmiştir. Bu durum yerel seçimleri genel seçim havasına sokmaktadır. Tayyip Erdoğan yerel seçimler için “bizim için bir bekaa meselesidir” diyerek hakim sınıflar açısından yerel seçimlerin de genel seçim havasında ele alındığını çok net bir biçimde ifade etmiştir. Hakim sınıfların yerel seçimleri “beka sorunu” olarak ele aldığı koşullarda işçi sınıfına, halk kitlelerine, Kürt ulusuna ve ezilen cins ve inançlara yönelik faşist saldırı dalgasının daha da genişletilerek büyütüleceğini öngörmek mümkün. Nitekim AKP-MHP kampının seçimler boyunca yürüttüğü politikalar, Kürt ulusal mücadelesine dönük saldırılar, yarattığı “korku” ve nefret iklimi faşist kliklerin bundan önceki seçim süreçlerinde de uyguladığı “kullanışlı” bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Nesnel koşullar geniş kitleler özgülünde yaşanan çelişkileri derinleştiren ve kızıştıran bir etkiye sahipken biriken öfke egemenler tarafından “parlamentarist”, “sistem içi” kulvarlara çekilmiş kitlelerin sisteme olan muhalefeti sönümlendirilmek istenmiştir. Bu ideolojik ve çok yönlü saldırıya karşı devrimci-demokrat güçlerin geniş bir bölüğü seçim tavırlarıyla çanak tutmuştur. Bu kesimler tarafından yerel seçimler özgülünde de aynı reformcu söylemler devam ettirilmekte, seçimlere yüklenen “aşırı anlam” tavrı sürdürülmektedir.
GELECEK BİZİMDİR, BİZİMLEDİR!
Kitlelerin ve gençliğin bilincini bu ideolojik saldırı ile bulanıklaştırmanın esas hedeflerinden biri, onları sisteme yedeklemektir. Bu seçimlerle de egemenler gençliği sistemin devamcıları olarak görmekte ve onlardan oy istemektedirler. Çünkü egemenler gençliğin zihnini kuşatmanın ve fethetmenin geleceği fethetmek olduğunu çok iyi bilmektedir. Bu yüzden de seçim dönemlerinde faşist partilerin vaatlerinden önemli bir kısmı gençliğe dönüktür. Eğitim sisteminden sosyal ekonomik sorunlara, işsizlikten gençliğin sözüm ona gençlerin, “yönetimlere katılımı”na kadar bir dizi söylemle halk gençliğinin geniş kesimine adeta umut satılmaktadır.
Eğitimi piyasalaştıran, gerici müfredatla bilimsel eğitimi tırpanlayan, imam hatipleşme ile azınlık inançlara Türk-Sünni merkezli eğitimi dayatan hakim sınıf temsilcilerinin eğitim sistemine dair vaatleri ve söylemleri boşunadır. Çünkü gerici faşist eğitim sistemi, gençliği, ilköğrenimden başlayarak üniversiteye kadar resmi ideolojinin ve resmi tarih anlayışının tam bir kuşatması altında tek tipleştirilmeye çalışan onları sömürü çarkının uysal köleleri, düzenin sadık koruyucu ve kollayıcıları olmaya hazırlamaktadır. Gerici faşist eğitim politikasının tamamlayıcı unsurları olarak tarikat ve cemaat okulları, dershaneleri, yurtları, halk gençliğinin kuşatılmasında bugün önemli roller üstlenmektedir.
1 milyonun üzerinde öğrencinin geçim sıkıntısı nedeniyle üniversiteyi bıraktığı, üniversiteyi bitiren 1 milyon 32 bin öğrencinin de işsiz kaldığı koşullarda seçim çalışmalarında “istihdam”ı işleyen faşist partilerin bu sorunları çözmeyeceği açıktır. Burjuva-feodal sistemin yarattığı sosyal-ekonomik sorunların çözümünü yine faşist partilerde aramak bu yönüyle anlamsızdır.
Yine öğrenci gençliğin eğitim sisteminin gerici faşist karakterinden kaynaklanan sorunlarına eşlik eden giderek paralı ve pahalı hale getirilen beslenme, barınma ve yüksek öğrenim giderleri gençliğin “geleceksizliği”ni derinleştiren sorunlardır. Her yıl değişen sınav yöntemiyle, rekabetçi sınav sistemiyle gençlik “yarış atı” gibi yarıştırılmaktadır. Akademik, demokratik, bilimsel ve özerk eğitimden uzak, polisin ve özel güvenliğin işgali altında tutulan üniversiteler; YÖK yasalarıyla yönetilmekte, öğrenciler, akademisyenler kısacası muhalif duran ve direnen her kesim ağır baskı altındadır. Nitekim MİT’in rektörlere ve YÖK’e verdiği konferans egemen sınıfların bu alanlara dönük hesabının çok daha kapsamlı olduğunu gözler önüne sermiştir.
ASLOLAN MÜCADELEDİR
Geniş kitlelerin ve gençliğin üzerine çöken faşizmin koyu karanlığından aydınlık, sınıfsız, sömürüsüz gelecek günlere uzanmanın tek yolu seçimler ve sistem içi kırıntılar değil mücadelenin ta kendisidir. Gençlik seçim ile sisteme can suyu değil özgür yarınların dinamik öncüleri olacaktır. Bu anlamıyla halk gençliği onu büyük ekonomik sorunlarla boğuşmaya mahkum kılan, temel hak ve özgürlüklerini elinden alan, bilimsel eğitim hakkından mahrum bırakan, yarı-feodal üretim ilişkileri içinde emek pazarında ucuz iş gücü olarak gören, emperyalist sistemin kültürel yozlaştırma politikasına en fazla maruz bırakan, çok uluslu ve çok inançlı toplumsal yapıyı şovenizm cenderesine sokarak gençliği Türk-Sünni ideoloji ekseninde şekillendiren, Kürt gençliğinin kimliği ve kişiliğini inkar ve asimilasyonla parçalayan, katliamlara maruz bırakan bu sisteme karşı tek kurtuluşun örgütlenmekten geçtiğini bilince çıkarmalı bu bilinçle hareket etmelidir.
Hakim sınıfların gençliğin öncü dinamiklerine saldırılarla, baskı ve tutuklamalarla yöneldiği, örgütlü gücünü tasfiye etmeye çalıştığı bu süreçte mevzilerimizi “Faşizmin Topyekûn Saldırılarına Karşı Örgütlenelim, Özgürleşelim, Devrimci Gençlik Mücadelesini Yükseltelim!” şiarıyla güçlendirmeli, isyanı büyütmeliyiz.