Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin 3. duruşması görüldü: Üniversiteler boyun eğmeyecek!
19 Mart 2018’de, Efrin’in işgali sırasında lokum dağıtan faşist bir gruba karşı “İşgalin katliamın lokumu olmaz” dedikleri için gözaltına alınan ve bir süre tutuklu kalan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin yargılandığı davanın 3. duruşması görüldü.
Haklarında “örgüt propagandası” suçlamasıyla açılan davanın üçüncü duruşması İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesinde görülürken dava, 16 Temmuz’a ertelendi. Duruşmanın ardından Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüsünde bir basın açıklaması düzenlendi.
‘ÜNİVERSİTELER BOYUN EĞMEYECEK!’
Basın açıklamasında okunan metin şu şekilde.
“Bundan tam 1 sene önce bugün, bu meydanda, tutanaklara ve hafızalara “lokum hadisesi” olarak geçen olayı yaşadık. Hafızalarımızı tazelemek ve sözümüzü yinelemek adına tekrar buradayız. Geçen sene 19 Mart’ta, tam burada bir grup savaş çığırtkanı, Afrin Lokumu yazılı bir masa açtı. Sosyal medyadan da “masayı açtık keyif sigarası içiyoruz” mesajları atan bu grup, savaşı kutsayan ve üniversitede şovenizmi yükseltmeye çalışan bir gösteride bulundu. Halklar arasındaki savaşlara karşı olan bir grup öğrenci de, bu provokatif gösteriye protesto ile karşılık verdi.
Olayların hemen ertesinde, Boğaziçi’nin kayyum yönetimi, protestocu öğrencileri açıkça hedef gösteren açıklamalarda bulundu. İktidarın Boğaziçi komiseri olan kayyum yönetimi bunları yaparken, saraydaki de “bu komünist, terörist öğrencileri okutmayacağız” sözleri ile üniversitede yaşanan gözaltı, tutuklama ve işkence furyasının işaret fişeğini yakmış oldu. Bu hedef göstermeler sonucunda, gerek Boğaziçi yurtlarına ve öğrenci evlerine düzenlenen baskınlar, gerekse protesto eylemleri sonucunda 50’ye yakın arkadaşımız gözaltına alındı. Bazı arkadaşlarımız gözaltı sırasında psikolojik ve fiziksel işkenceye maruz kaldı. Süreç sonunda 14 arkadaşımız tutuklanarak, 2 ayı aşkın bir süre cezaevinde tutuldu.
Boğaziçi’nde yaşadıklarımızın şahsi ve benzersiz olmadığını ilk andan beri biliyoruz. Son zamanlarda haklarında cezalar yağdırılan Barış Akademisyenleri davalarında da görüyoruz ki, saray iktidarı üniversiteler de dahil olmak üzere kendine yönelik her muhalif sesi boğmaya çalışmaktadır. Bunun altında yatan neden de; içeride ve uluslararası arenada gitgide yalnızlaşan Erdoğan’ın, her geçen gün yeni düşmanlar icat etmeye mahkum halde olmasıdır. Öyle ki, son 8 Mart eylemi sonrası “ezanı protesto eden kadınlar” sözleriyle, bu arayışının boyutlarını gözler önüne sermiştir.
1 sene önce, AKP kongrelerinde bizleri hedef gösteren Erdoğan; “bu gençlerle iltisaklı olan hocalar hakkında da gerekeni yapacağız” diye buyuruyordu. Evet, bizler, imzasını çekmesi halinde ceza almayacağını bile bile barış talebinde ısrarcı olan akademisyenlerin tamamı ile iltisaklıyız. Bizler, suç işlediğini düşünmediği için hükmün ertelenmesini kabul etmeyen ve hapis cezası kesinleşen Füsun Üstel hocamız ile iltisaklıyız. Bizler, yaşamına son veren barış imzacısı Mehmet Fatih Traş ile iltisaklıyız. Anısını yaşatacağız. Bizler, kampüslerde veya alternatif akademilerde, tüm baskılara rağmen düşüncelerini ifade etmekten geri durmayan tüm akademisyenler ve öğrenciler ile iltisaklıyız. Bizler, geleceğin özgür toplumunu kurmakta ısrarcı olan kadınların, emekçilerin, gençlerin ve bir bütün halinde ezilenlerin mücadelesi ile iltisaklıyız.
Boğmaya çalıştığınız sesimizi daha da gürleştirerek bir kez daha haykırıyoruz: Zulüm varsa direniş de vardır, bunu biliyoruz ve hakikatimizi bu yönde belirliyoruz. Haksız savaşların karşısında durmaya, hakikat ve adaletin sesini yükseltmeye aynı kararlılıkla devam etmeye bir kez daha söz veriyoruz.”
Boğaziçi Üniversitesi’nden Öğrenciler