Bir YDG okuru yazdı | İstanbul Üniversitesi’nde Direniş ve Mücadele Kazandı
Yerkürenin isyan dalgası ile sarsıldığı, emperyalist kapitalist-sisteme karşı ezilenlerin seslerinin daha güçlü haykırdığı bir yılı geride bıraktık. Geride bıraktığımız bir yıl yine yoğun sömürünün, yoksulluğun ve derinleşen bir krizin yılı oldu. Öğrenciler de ekonomik kriz koşullarından ve krizin etkilerinden süreç içerisinde dolaysız ve direkt etkilenmiştir. Son beş yılda 1 milyon 155 bin öğrencinin ekonomik sorunlardan kaynaklı üniversiteyi bırakmak zorunda kalmış olmaları ekonomik krizin öğrenciler üzerinde etkisini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir.
YEMEK HAKKI İÇİN DİRENEN ÖĞRENCİLERE JOP!
Ekonomik krizin etkileri sürerken 2020 bütçesinin onaylanmasının hemen ardından zamlar peş peşe gelmeye başladı. Temel yaşam ihtiyaçlarından, ulaşıma, doğalgaza, vergilere vb. bir dizi zam ile savaşa ve devletin “beka”sına ayrılan bütçenin faturası giderek yoksullaşan halka ödetilmek istenmektedir. Peş peşe gelen zam haberlerine yeni yılın ilk başlarında üniversitelerde eklendi. İstanbul Üniversitesi rektörlüğü 1 Ocak’ta yaptığı açıklamada “bütçe kısıtlılığı”nı gerekçe göstererek kahvaltı öğününün kaldırıldığını indirimli öğün sayısının da bire düşürüldüğünü açıkladı. Duruma tepki gösteren öğrenciler mevcut zamma ilişkin bir mücadele hattı oluşturmak ve tartışmak için Beyazıt Ana Kampüs içerisinde forum düzenlemek istedi. Yoğun polis-ÖGB ablukasında engellenen forum fakülteler arası geçiş yasağı ve engellemeler nedeniyle İletişim Fakültesi bahçesinde gerçekleştirildi. Forumda alınan karar sonrası Beyazıt Ana Kapı önüne bir yürüyüş yapıldı. Öğrenciler burada nitelikli ve yemek haklarının daha güçlü duyurabilmek için rektörlüğe yürümek ve burada dilekçe vermek için kapıya yöneldikleri anda azgınca bir polis-ÖGB saldırısı ile karşılaştı. Joplarla yapılan saldırıya karşı öğrenciler “Öğrencisi açken tok yatan rektör bizden değildir” yazılı pankartı Ana Kapıya asarak direnişinin sürdürdü. Polis ve ÖGB’nin bu meşru talebe karşı öğrencilere uyguladığı faşist saldırıya karşı kapıya asılan pankart üniversitelerimizde uzunca bir süredir uygulanan “dikensiz gül bahçesi” yaratma politikalarına öğrenci gençliğin verdiği güçlü bir yanıt oldu. Ana Kapı önünde yapılan saldırı aynı zamanda faşizmin öğrencilerin isyanından ve öfkesinden ne denli korktuğunu da bizlere gösterdi. Yemek hakları için direnen öğrencilere jop ile yanıt veren devletin maskesi bir kez daha düşmüş, kitlelere nezdinde bir kez daha teşhir olmuştur.
“MÜŞTERİ DEĞİL ÖĞRENCİYİZ”
Saldırı sonrası direnişte kararlı olduklarını vurgulayan öğrenciler ertesi gün tekrar eylem kararı aldı. Değişik fakültelerden bir araya gelen öğrenciler yemekhaneye geçerek burada ses çıkarma eylemi yaptı ve zamları protesto eden konuşmalar ve ajitasyonlar gerçekleştirildi. Buradan Beyazıt Ana Kapı önüne doğru yapılan yürüyüşte “Burası üniversite, işletme değil”, “Atılan işçiler geri alınsın” , “Müşteri değil, öğrenciyiz” sloganları atıldı. Beyazıt Ana Kapı önünde bir araya gelerek serbest kürsü kurdular. Serbest kürsüde zamların geri çekilmesini, atılan işçilerin geri alınması talebi yinelenerek İstanbul Üniversitesi’nin mücadele geleneğine vurgular yapıldı. Bu geleneğe sahip çıkılacağı ve taleplerin kabul edilmemesi halinde güçlü bir boykot örgütleneceği belirtildi. Boykota dair yol yöntem ve tarih planlaması yapılarak eylem sonlandırıldı.
REKTÖRLÜK GERİ ADIM ATTI ZAMLAR GERİ ÇEKİLDİ
Rektörlük 6 Ocak’ta yaptığı açıklama ile sabah kahvaltısını kaldıran ve indirimli öğün sayısını düşüren kararı iptal ettiğini açıkladı. Öğrencilerin direnişi karşısında geri adım atan rektörlük öğün sayısının aynen devam edeceğini duyurdu. Bu kazanım bir kez daha mücadelenin ve direnişin keskinleştirildiği oranda kazanımlarında olacağını göstermiştir. Üniversite gençliği olarak uzunca bir dönemdir faşist bir ablukanın, derinleşen bir geleceksizliğin pençesinde anti-bilimsel eğitim tezgahlarından geçirilerek sisteme “entegre” bireyler haline getirilmeye ve her dayatılanı kabul etmeye zorlanıyoruz. Yine bu direniş bize, bir araya geldiğimizde, örgütlendiğimizde ve harekete geçtiğimizde büyük bir güce dönüşerek özgürlüklerimizi ve haklarımızı kazanacağımızı göstermiştir. Öyleyse pusulamız boyun eğmemek, direnmek ve örgütlenmek olmalıdır.
Bir YDG Okuru