Anti-Emperyalist, Anti-Faşist Mücadelede Buz Kırıcı Olarak Gençlik
Dünyada ve Türkiye’de emperyalist saldırganlık giderek tırmanıyor. Irkçılık, milliyetçilik bağlamında faşizmin yükseldiği görülüyor. Tarihsel sürece bakıldığında, emperyalist saldırganlığa ve faşizme karşı mücadelede gençlik hemen her dönem önemli bir rol oynamış, ipi göğüsleyen güç olmuştur. Günümüzde devrimci gençlik hareketinin genel durumuna bakıldığında, oynaması gereken rolün çok gerisindedir. Bu durum emperyalizme ve faşizme karşı mücadelede gençliğin önemini ve dinamik güç oluşunu değiştirmiyor. Tam tersine devrimci gençlik hareketine duyulan ihtiyacı ve gençliğin omuzlarındaki yükün arttığını göstermektedir.
Bugün iki büyük tehlikeye karşı (emperyalizm ve faşizm) mücadele her zamankinden daha büyük bir önem kazanmıştır. Bu mücadele ancak emperyalizm ve faşizmin birbiriyle olan bağını görerek verilebilir. Yani anti-emperyalist, anti-faşist mücadeleyi birbirine eklemleyerek… Zira burjuvazinin açık terörcü, en kanlı diktatörlüğü olarak faşizm bizzat emperyalizmin “yaramaz çocuğudur.” Bugün emperyalizme yönelmeyen bir anti faşist mücadele kalıcı bir zafer getirmez. Faşizmi doğuran maddi koşullarda bir değişim yaratmaz. En fazla faşizm tehlikesini geçici olarak öteleyebilir o kadar. Anti-faşizmle birleşmeyen bir anti-emperyalist mücadele ise özellikle bizim gibi yarı-sömürgelerde hakim sınıfların kuyruğuna takılmak anlamına gelecektir. Dolayısıyla da soluğu şovenizm ve milliyetçilikte alacaktır.
Bu bağlamda anti-faşist anti-emperyalist mücadelenin yükseltilmesi noktasında halk gençliğine onun öncü kurmayı komünist-devrimci gençliğe her zamankinden büyük görevler düşmektedir. Toplumsal mücadeleler tarihinde gençlik her dönem bu mücadelelerin motor gücü olmuştur. Başkan Mao yoldaşın deyimiyle “gençlik mücadelenin öncü müfrezesidir.” Ne demektir bu? Gençliğin gerek fiziksel, gerek düşünsel anlamda dinamizmi, onu militan mücadeleye en elverişli kesim yapıyor. Doğallığında sınıf düşmanları ve onların zor aygıtı olan ordu-polis-sivil faşistlere mücadelede ön saflarda yer alan gençliktir. Bu misyon anti-faşist, anti-emperyalist mücadelede ayrı bir öneme sahiptir. Faşizmin yükselişe geçtiği dönemlerde her türlü demokratik hakkın budanışı ve topyekün saldırılar söz konusudur. Toplamda korkuyu egemen kılabilmek için polis, ordu, sivil faşist unsurlar devreye konulmaktadır. Baskı, zulüm, yargısız infaz had safhaya çıkarılmaktadır. Dolayısıyla en ufak bir hakkı talep etmek dahi ciddi mücadeleyi, bedel ödemeyi göze almayı zorun kılmaktadır. Böylesi koşullarda militanlık, militan mücadele anlayışı öne çıkmak durumundadır. Gençliğin militan enerjisi, özellikle bu noktada önem kazanmaktadır. Onun yaptığı-yapacağı militan çıkışlar, egemen sınıfların, faşizmin toplumu tamamen sindirdiğini düşündüğü anda dahi halka cesaret, faşizme korku salan bir niteliğe sahiptir. Bu anlamıyla gençlik toplumsal muhalefetin önündeki buzların kırıcısı rolü oynamaktadır. Halkın öfkesinin ve hoşnutsuzluğunun sokağa dökülmesinde önemli bir etki gücüne sahiptir. Bu nitelik onun sınıf mücadelesinde güçler dengesini hızlı bir şekilde değiştirebilme kapasitesinin de göstergesidir.
Gençliğin taşıdığı bu potansiyel yakın ve uzak mücadele deneyimlerinde bizzat pratikte, mücadele alanlarında doğrulanmıştır. Ekim ve Çin Devrimleri gençliğin militan enerjisi üzerinden yükselmiştir. Çarlığın azgın ve boğucu saldırganlığı karşısında Rus gençliği direnişin öncülüğünü üstlenmiştir. Keza Nazi işgalinde devrimin savunulmasında savaşkanlığı ile zaferin yolunu açması unutulamaz. Baştan sona emperyalizme ve komprador burjuvaziye karşı silahlı savaşla gelişen Çin Devrimi’nde gençliğin rolü çok daha görünür olmuştur. Özellikle Kültür Devrimi’nde Kızıl Muhafızlar adıyla gençlik ön plana çıkmıştır. Zira mücadelenin sertliği gençliğin militan enerjisine her zamankinden daha çok ihtiyaç doğurmuştur. Çin halk gençliği misyonunu yerine getirmiş ve Halk Savaşı’nın temel güçlerinden biri olmuştur. Başkan Mao yoldaş 1919 yılındaki anti-emperyalist demokratik kitle hareketinin başlatıcı ve katkılarını göz önüne alarak Çin Devrimi’nin başlatıcısının gençlik olduğunu belirtmiştir.
Bu söz bugün ihtiyaç duyduğumuz gençliğin ön açıcı misyonunu işaret etmektedir. Ülkemiz mücadele tarihinde de gençliğin anti-emperyalist, anti-faşist mücadele pratiği bakımından oldukça zengindir. Bu eksende ilk akla gelen ’68 kuşağı ve ’71 devrimci kopuşudur. Gençlik bu dönemde tarihsel misyonuna uygun olarak militan kimliğini kuşanmış ve eylemselliği ile anti-emperyalist, anti-faşist mücadelesiyle ezilen yoksul halkı etrafında kenetlemiştir. ’71 silahlı mücadele ve devrimci çıkışıyla elli yıllık reformizmi yıkmış, TDH’yi yaratmıştır, Türkiye’de devrimin önünü açmıştır.
Günümüzde, toplum, açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, yoğun sömürüye, sefalete karşı büyüyen öfkesine rağmen faşist diktatörlüğün saldırı karşısında sinmiş durumdadır. Toplumsal muhalefet ve devrimci mücadele büyük bir tıkanıklık yaşıyor. Dahası, devrimci mücadele ve devrimci özneler tasfiyeci saldırılarla liberalizmin etkisi altındadır. Bu olumsuz tablo doğrudur devrimci gençlik hareketine de yansımaktadır. Tarihsel örneklerden hareketle faşist saldırganlığa karşı militan bir mücadele vermek, böyle bir mücadeleyi başlatmak ve ezilen halka umut vermek gibi gençlikten beklenen o militan rolünü oynamasıdır.
Elbette faşist diktatörlüğün, devrimci saflara, özellikle de gençliğe dönük saldırılarının (tutuklama, işkence, katletme vb.) bir etki yaratması, zafiyetler ortaya çıkarmasının görece “anlaşılır” yanı vardır. Lakin yıllara varan hareketsizliğe, tepkisizliğe yol açması kabul edilemezdir. İşte liberalizmin çürütücü etkisi kendisini burada göstermektedir. Faşizmin saldırganlığı karşısında günün ihtiyaçları daha militan mücadele tarzını dayatıyor. Fakat gençliğin aksi istikamete sağa, eylemsizliğe yöneldiği gözlemliyoruz. Faşist saldırılar ise bu pasifliğin teorisi-gerekçesi haline getiriliyor.
Liberalizm her zaman militan ruhu öldürmüştür. Bugün belki teoride değil (Zira hemen her devrimci kesim militan mücadeleyi yükseltme ihtiyacından fazlasıyla bahsediyor) lakin pratikte, eylemsizlikte, bekle-görcülükle, pasifistlikle bunu görmek mümkün. Lafta ne denirse densin faşizme ve emperyalizme karşı etkin bir mücadele örgütlenmediğinde sınıf düşmanlarıyla uzlaşma kapısı aralanıyor demektir.
Bu sebeple başta komünist gençlik olmak üzere devrimci gençlik bu liberal etkilerden sıyrılmakla mükelleftir. Bu başarıldığı oranda, başta bir avuç kişiyle bile olsa militan bir hareketlilik yaratılabilir. Bu sayede toplumsal muhalefetin önündeki buzlar kırılabilir. Gençliğin hareketliliği, TDH’nin büyük bölümünün saplandığı liberal bataklıktan sıyrılmasında da önemli olacaktır. Gençliğin görece az bir kitle ile başlatacağı bir hareketlenme bile kitlelerle sıkı bağlar kurulduğu oranda geniş kitlesel hareketlere dönüşme potansiyelini bağrında taşıyor.
Bu potansiyelin maddi bir güce dönüşmesi Komsomolun omuzlarındadır. Genel politik durumun yarattığı örgütlenme olanaklarını daha etkin kullanarak topyekün saldırı dalgasını kıracak bir anti-faşist, anti-emperyalist hareket oluşturmak dünden daha elzemdir. Hareket her şey değilse de çok şeydir.