’68 Hareketi, ’71 Devrimci Çıkışı ve Kaypakkaya
1960’ların ortalarından 1970’lerin başına dek yaşanan süreç Türkiye’nin büyük kaynaşmalar, saflaşmalar yaşadığı, sınıf mücadelesinin sıçramalarla ilerlediği ve bambaşka bir Türkiye gerçeğine vesile olduğu bir süreçti.
İşçi sınıfı-emekçi halkın ve gençliğin mücadelesinde ayakları üzerine doğrulma, bir canlanma açığa çıkmış, her yanı etkisi altına almış, ülkemiz devrim hareketi üzerindeki “ölü toprak” yavaş yavaş atılmaya başlanmıştı. Kuşkusuz uluslararası komünist hareket içerisindeki tartışmalar, modern revizyonizmin etkilerini, militan kitlesel yükselişe paralel olarak kırmaya; ideolojik-politik temeldeki saflaşmalar da hızlanmaya başlamıştı.
Bu kırılma ve saflaşma on yılın sonuna doğru ’68 kuşağıyla daha da artış göstermeye başlamıştı. “’68 Hareketi” bir canlanmanın, dirilmenin uç verdiği yıllar olarak genel anlamda dünyada, yerel anlamda ülkemizde toplumsal muhalefetin, gençlik hareketleriyle, işçi sınıfının ve emekçi halk yığınlarının eylemleriyle tırmanışa geçtiği bir süreç olmuştur.
Bu maddi koşullar ülkemizdeki devrimci hareketleri mayalarken TİP içerisinde reformizmin-revizyonizmin ve devrimci dönüşümün deyim yerindeyse “ak ile kara” gibi ortaya çıktığı bir süreç yaşanmaya başlamıştı. ’71 Devrimci Kopuşu denilen bu süreç Deniz’de, Mahir’de ve İbrahim’de somutlanan ideolojik, politik, teorik ve pratik duruş ve bunların bütün olarak ifadesi THKO, THKP-C ve TKP/ML olmuştur.
Artık siyasal-politik mücadelenin araçları, yöntemleri yolu vs. değişmiştir. Gençlik hareketlerinin mücadelesi, işçi sınıfının, emekçi halkın, köylü kitlelerinin kendiliğinden gelme eylemleriyle birleşmiş, bu temelde gelişmiştir. 15-16 Haziran direnişinden çıkartılan derslerin bunda önemli bir payı vardır, artık devrim mücadelesi, parlamentarist yollardan değil, şiddete dayalı olacaktır. ’71 Devrimci Çıkışı bu yeni siyasal mücadelenin örgütlenmesi anlayışının sonucunda açığa çıkmış devrimci bir atılımdır.
Kuşkusuz bu kopuşun içerisinde İbrahim Kaypakkaya’nın ayrı bir yeri vardır. Kemalizm, ulusal sorun, kızıl siyasi iktidarlar, sosyo-ekonomik yapı, devrimimiz-görevlerimiz, halkı savaşı gibi konularda onun ortaya koyduğu görüşlerin yeni ve öncesinden bir kopuş/ayrışma olduğu bilinmektedir.
Önder yoldaş, üniversite öğrencisiyken TİP içerisinde devrimci mücadeleye katılarak 9 arkadaşıyla beraber Çapa Fikir Kulübünü kurup, faaliyetlerini yoğunlaştırır. Yaklaşık iki yıllık bir süreç sonucunda TİP içerisinde yaşanan saflaşmada tarafını Milli Demokratik Devrim (MDD)’den yana koyar. Çok geçmeden MDD çizgisini savunanlar içerisinde yaşanan yeni saflaşmada Proleter Devrimci Aydınlık (PDA)’dan yana taraf olur. Kaypakkaya’nın Türkiye devrimine ilişkin görüşlerinin şekillenmeye başladığı dönem PDA içerisinde olduğu dönemdir. Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin yankılarının tüm dünyada hissedildiği süreçlerde İbrahim Kaypakkaya da bu yönlü yoğun bir okuma-araştırma-öğrenme çalışması içerisindedir. Bu süreç aynı zamanda Çin Devrimi’nin sahiplenildiği, Halk Savaşı’nın ve ‘Mao Zedung Düşüncesi’nin tartışıldığı bir süreçtir. Kaypakkaya’nın PDA saflarında kalmasının esas sebebini de PDA’nın ‘Mao Zedung Düşüncesi’ ve Çin Devrimi karşısında aldığı sahiplenici tavır oluşturmaktadır. Ancak Kaypakkaya’yı döneminin ‘Mao Zedung Düşüncesi’, Çin Devrimi’ni sahiplenen PDA’sına da bayrak açtıran nokta tam da bu ‘sahiplenişteki’ sakatlıkla ve yetersizlikle ilgilidir. Şafak Revizyonizmine dönüşen PDA’nın ve bir adım ötede TİİKP olan örgütlenmenin sözde ‘Maoist’ özde ise revizyonist maskesi Kaypakkaya tarafından yoğun bir eleştiriye tabi tutularak reddedilecektir. “Burjuva Kulübü” diye isimlendireceği TİİKP içerisinde yürüttüğü mücadeleyle savaş bayrağı açtığı anlayış ise ‘ML-Mao Zedung Düşüncesi’ idi. ’71 Devrimci Çıkışı’nın komünist yüzü olarak TİİKP’den kopuşu ile girmiş olduğu süreç ‘ML-MZD’de ideolojik netliği tam olarak sağladığı süreç anlamına gelir ve Komünist Partisi’nin inşası da böylece atılmış olur. TİİKP-MK toplantısına gönderdiği mektupla Kemalizm konusundaki netliği açığa çıkmakta ve sistemden kopuş iyiden iyiye kendini belli etmektedir. Sonralarında yazdığı şeyler iyiden iyiye kendini belli etmektedir; “Türkiye’de Milli Mesele”, “Başkan Mao’nun Kızıl Siyasi İktidar Öğretisini Doğru Kavrayalım”, “TİİKP Program Taslağı Eleştirisi” ve “Şafak Revizyonizminin, Kemalist Hareket, Kemalist İktidar Dönemi, 2.Dünya Savaşı Yılları, Savaş Sonrası ve 27 Mayıs Hakkındaki Tezleri” başlıklı makalelerinde Halk Savaşı, Ulusal Sorun, Kemalizm, parti anlayışı ve daha bir dizi konu üzerinde tezlerini ortaya koymuştur. TİİKP’nin revizyonist önderliği cephesinde MLM’yi sahiplenen kadroların katledilmek istenmesi olarak karşılık bulan bu ideolojik netleşme Kaypakkaya önderliğindeki kadroların kopuşunu ilan etmesiyle Komünist Partisi’nin inşası için somutlaşır ve 24 Nisan 1972’de TKP/ML’nin kuruluşu ilan edilir.
İbrahim Kaypakkaya mücadele içerisindeki bir militan, mücadelenin bir parçası olma haliyle sınırlı değildi. Kaypakkaya bu sıradan duruşun ötesindeydi. O hareketin yasalarıyla ilgileniyor, gelişmesinin nedenleri ve araçları üzerinde yoğunlaşıyordu. Hükmünü süren diyalektik materyalizmdi; içine doğduğu tarihi koşullar itibariyle rastlantı ve zorunluluk yasası, Kaypakkaya özgülüğünde kendini gerçekleştiriyor, Türkiye devriminin komünist önderini açığa çıkarıyordu.
Kaypakkaya’yı kavramak, onun yaşadığı, fikirlerini inşa ettiği maddi süreci de anlamak demektir. Kaypakkaya sonuç olarak bu maddi sürecin, iç içe geçmiş büyük hareketlerin egemen bilinci parçalaması sürecinin, değişimi zorlayan maddesel hareketin bilinçteki tezahürüdür. Bilinç ve maddi süreç bağımsız süreçler olarak değil, birbirini var eden süreçler olarak ve devrimci bilinç de maddi sürecin bir başka açıdan gerçekleşmesi olarak ele alınabildiğinde doğru kavranmış olurlar.
Kaypakkaya’nın bilinci daha berraktır. Çünkü o, maddi sürecin bilincini, gerçeğin haklılığını, geleceğe uygunluğunu bilince çıkarmıştır. Bu diyalektik ve materyalist ilişki kavranırsa onu tamamen anlamak ve yeniden vücuda getirmek mümkün olacaktır. Bu görev halk gençliğinin en ileri müfrezesinindir. Yirmi dört yaşında komünist bir önderi yaratan koşullar bugün de vardır. Halk gençliğinin yıkıcı ve yapıcı dinamiği buna her daim uygundur. Ulaşılacak menzile dair bize umut olan gençliğin, birincil görevi bu komünist bilince ve niteliğe sahip olmasıdır. Halk gençliğini kendi sorunları etrafında örgütlemenin, dahası sınıf bilincini kuşandırmanın biricik adresi, Kaypakkaya yoldaşın bizlere miras bıraktığı gençliğin en ileri örgütlenmesi olan Komsomol saflarıdır. Komsomol’a komünist niteliğini kazandıran elbette ustalardan öğrendiği diyalektik materyalist yöntemi bilimsel uygulayışıdır. Bu yöntemin işleyişi sonucunda çıkan bugünkü görevimiz ise; Kaypakkaya’nın katledilişinin 46. yılında onu anmak ile somutladığımız savaşma iradesini göstermektir. Kavgayı kuşanmanın adı olan Kaypakkaya’nın bugüne dair sözü; “oturanın kalkması, kalkanın yürümesi, yürüyenin koşması”dır. Bu söz bizim omuzlarımıza yüklenen savaş talimatıdır. Bu talimat bizlere sorumluluğumuzu bir kez daha hatırlatırken, halk gençliğini umudunu daha da harlamaktadır.
Yüreğini eylem, bilincini eylem kılmanın cüretiyle aldığımız soluk elbet bu yokuşu aşacaktır.